Güzel bir yaz öğleden sonrası. Nevizade sokağı. Gölgelikler altındaki birkaç masada öğle rakısının tadını çıkaranlar. Özellikle bir masa var ki; kalabalık, yaşlar kemale ermiş, çoğunun saçlar pamuk, o da kalmamış ya…Sıkı rakıcılar, ama artık meyveye ve buzlu bademe geçilmiş, sıcağın da etkisiyle muhabbete ara verilmiş. Yan masada genç adam, yakın arkadaşıyla son kadehleri yuvarlamakta. Yaşça küçük olanı, kaldığı yerden devamla: “
- abi, gerçekten hiç mi merak etmedin ya ? - ettim tabii, ettim etmesine ama.. - peki, hiç mi aramadın bugüne kadar? - Aramadım. - O peki, o seni aradı mı? - Bilmem, belki küçükken aramıştır, ama hatırlamıyorum. - Özlem, özlem duymadın mı? - İnsan tanımadığı, algılamadığı şeyleri özler mi bilmiyorum. - Peki ya o, o da mı özlemedi hiç. - Her şehrin olduğu gibi, her insanın da bir çıkmaz sokağı vardır. - Anlamadım? - “Kendinin birazını bırakıp, başka birinin birazını bulmayacaksan yola çıkma” demiş şair. - Yani? - Ne bileyim oğlum, ona sormak lazım, neyse hadi bir nefes alalım. Dostluğa.. - Dostluğa abi, dostluğa. Garson dilimlenmiş karpuz tabağını yerleştirir tabağa. - abi yaa.. - evet - şu arkadaki rakılayan babalardan biri, özellikle de şu baş tarafta oturan pos bıyık, beyaz saçlı var ya.Ya senin babansa ?… - saçmalama oğlum. Sıcak mı çarptı, yoksa rakı mı? - Neden olmasın ki abi, hem görsen de tanımazsın ki? - … - Abi inan bana, neden olmasın. Dünya küçük derler, hem tipinden de, davranışlarından da sana benzettim valla. Bir arkanı dönüp baksan, hak vereceksin bana. - Git işine kardeşim, o senin dediğin şeyler filmlerde olur. Yorma bizi şimdi, zaten…bak muhabbeti nerelere getirdin. - Abi ne kaybedersin ki.. Bak şu işe ya, 30 yıldır görmediğin, bilmediğin ve tanımadığın baban şu an tam arkandaki adam olabilir ve senin umurunda bile değil. Hayret. Benim kafam hiç almadı doğrusu. - Bak kardeşim, şurada güzel güzel otururken nerden çıktı bu senaryolar böyle. Olacak iş mi hiç? - Abi içime doğdu sanki. Sen yapmazsan,tanışmazsan, ben yan masaya geçip adını ve soyadını söyleyerek tepkilerini alacağım. Yap şunu be abi, hadi. Sonra pişman olursun, hayat geçip gidiyor. Sonunda baban senin abi baban. Ne demek biliyor musun ? - Hayır bilmiyorum. Gerçekten de bilmiyorum. İşte bütün mesele de bu ya? - Hadi be abi, büyüklük sende kalsın. - Peki kardeşim, kurtuluşum yok. Sen de rahatla, ben de. Ayrıca ne kaybederim ki, kaybedilen kaybedilmiş zaten. Adam, son yudumu kalmış rakı kadehiyle kalkar. Komşu masaya yönelir, oturan yaşlılar masalarına yaklaşan genç adama merakla bakarlar. Adam masanın başında başıyla selamlayarak, yükses sesle: - Hepinize afiyet olsun efendim. Der. - Adım, Ömer Turaban Masadakiler, devamını beklerler bu kendini tanıtmanın. Genç adam yutkunarak devam etmeye çabalar. - Adım, Ömer Turaban ( ! ) Adamlar birbirlerine bakarlar. Hiçbirinden tepki alamadığını görünce, sesini alçaltarak kadehini masaya kaldırır. - Afiyet olsun demek istemiştim yalnızca efendim. Sağlınıza, hepinizin sağlığına….
Jean-Paul Sartre diyor ki; " O kitabı masanın üzerine bırakmakta sonuna kadar özgürsün. Ama kitabı açacak olursan, bunun sorumluluğunu da yükleniyorsun demektir."
Ben açtım bile..Hayatın başladığı yere.
Tanrıların iki eli varmış. Biri hep vermiş, diğeri amansız bir hırsızmış.
En güzel günlerimiz: Henüz yaşamadıklarımız.
Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey. Dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey. Fakat artık ümit yetmiyor bana, ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum.
Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir ( Atatürk )
TÜRKLER BELGESELİ Yazan-Yorumlayan : Mehmet Atay / Müzik: Can Atilla / Yönetmen: Semih Taytak
dört koldan oynanıp biten domino taşları gibidir arasta
Ustam: Ocağı söndür dedi. ( A. Çuhacı )
son ocak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak
3. Ankara Film Festivali Kısa Film ( 16 mm. ) Büyük Ödülü
Hadi kapını kilitledin.Bir sokağı, bir kenti kilitle de görelim bakalım...
2. Ulusal Kısa Film Yarışması ( 16 mm.) Büyük Ödülü
Sivil toplumun bütün unsurlarını gerçekleşmesi zorunluluğunu ve bunun önemli bir boyutu olarak Belgesel Sinema’ nın önemini ve vazgeçilmezliğini özveriyle savunur..
Toplumsal bellek boşluklarının doldurulmasını, kültürel sürekliliğin sağlanmasını ve doğaya sahip çıkılmasını varoluşun temel gerekçelerinden sayar.
...
Tüm zamanlara tanıklığın, yaşama bilgi ve yaratıcılıkla müdahale etmenin beraberinde geleceğin tasarımını oluşturacağına, bunun da Belgesel Sinema’nın kurumsallaşmasıyla ivme kazanacağına inanır.
...
İnsan ve yaşama özne olarak bakar, bütün evrensel değerlerin, insanlığın ortak mirası olduğunu kabul eder ve bu mirasa sahip olmanın toplumların iç hesaplaşmalarıyla kendilerini tanımalarından geçtiğini ileri sürerek Belgesel Sinema’nın ayrıcalığını savunur.
...
Her alanda önce estetik kaygısını güderek, bütün yüzleri ile gerçeği tanımlamayı ve yine de düş kurmaktan korkmamayı, düş dünyasını olabildiğince ve alabildiğince büyük tutmayı önerir.
...
Toplumsal kimlik ve gelişmişlik adına kendi etiğini yaşamanın önemine inanan, kendi özgürlük alanını tanımlamış; düşünme, yaratma, ifade etme ve özünde üretme gibi kavramlara sahip çıkan, yaşamı kendi sözcükleriyle açıklamaya çalışan yürekli beyinlerin önleri açıldıkça, dünyanın daha yaşanılır olacağını bilir.<
Yunus gibi de olmuyor ! Budha gibi de olmuyor ! Sokrates gibi de olmuyor ! Robenson gibi de olmuyor ! ... Yaptıklarımı topluyorum hiç çıkıyor Yapamadıklarımı topluyorum çok çıkıyor. ... Diyelim, kaçıyorum kendimden Gölgem bırakmıyor. ... Ayna da, cam da kumdan yapılır Ayna, bencildir, kendini gösterir Cam, kendinden başka herkesi gösterir. ... Ne çok yırttım Ne çok yapıştırdım seni - Acıdı mı bir yerlerin ?
(“Üç Renk: Mavi” hakkında) “Aslında sevgi ve özgürlük birbirine aykırı anlamlar içeriyor. Eğer birisi severse, birinin özgürlüğünü kısıtlar. Bir kadını severseniz, hayatınızı yaşar ve bilmediğiniz yönlerinizi sevdiğiniz kadının gözünden öğrenirsiniz. Özgürlüğü kısıtlayan birçok örnek var: bir köpek, bir araba, bir televizyon… filozofi yapmak istemiyorum ancak bu örneklerle insanlar özgürlük fikrini düşünmeye başlayabilirler. İşte bizim yapmak istediğimiz şeyin hikayesi de bu.”
“Sinema hiçbir şeyi değiştiremez; ama insanların birçok şeyi anlamalarını sağlar. Dünyayı değiştirecek olan şey filmler değil, o filmleri izleyen insanlardır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder