22 Nisan 2009 Çarşamba

Yüz ver, astarını istesin - mi ?

Bir köfte harcı reklamından /

Yaşlı kadın, evinin bahçesindeki ağaçtan erik çalan veletlere ( bir de üstüne !) ekmek arası köfte ikram ediyor. Veletlerden biri köfte ekmekleri afiyetle mideye indirirken ( bir de üstüne!!):

- Ayran yokmuydu teyze ! ( diyor)

Zamane çocukluğu mu, yoksa...onlarda mı plastikleşti ?

- sen bilirsin ustam-

16 Nisan 2009 Perşembe

Çekilmemiş Filmler-im-den Notlar / 6

Dublaj yönetmeni aradı sabah, sabah.
- Nerdesin üstad ? ( dedi )
- Kartal’dayım abi.(dedim )

Aslında Beyoğlu’nun göbeğinde, onun dublaj yapmak istediği stüdyonun tam içindeyim. Çünkü uzun bir süredir burada yaşıyorum geceleri ( malum hayat zor ). Üzerimde pijamalar, çek-yat tarzında bir kanepede sabahladım yine.

Gelenleri karşılamam gerek, ayrıca kapıyı benden başka açacak adam da yok.Apar topar giyindim, çay suyunu koymamla kapı çaldı.

Açtığımda şaşkın bir yüz:
- Ya, bu ne sürat böyle, ışınlandın mı ?
- Eee hocam biz böyleyiz işte, mesleğimize aşığız.

S.T. Mart / 2009

14 Nisan 2009 Salı

Çekilmemiş Filmler-im-den / 5

70’ li yılların sonları. Küçük ve sakin bir kıyı kasabasında görev yapan genç bir edebiyat öğretmeni. İstanbul’da yaşayan ailesiyle konuşmak üzere, düzenli olarak her hafta sonu şehirlerarası telefon kaydı veriyor. Özellikle, tarife daha ucuza gelsin diye de geceyi tercih ediyor. İki odalı mütevazı öğretmen odasındaki tek konforu, küçük pilli radyosu ve telefonu. Kayıt verdikten saatlerce sonra telefon bağlanıyor. 4 yıl, bu böylece sürüp gidiyor. Tüm kayıtları alan da, telefonu bağlayan da hep aynı ses. Yıllarla birlikte; her ikisinin de yüzlerini hiç görmedikleri, ama seslerini duydukları tek ortak şey, telefon ahizeleri.
Günlerden bir gün, öğretmenin tayini çıkıyor, kendi memleketi İstanbul’a. Yine arıyor şehirlerarası bilmem kaçı.
Karşısında yine aynı ses:
- Aynı numara kaydı değil mi efendim ( diyor ).
Bizim ki:
- Hayır ( diyor ) bu kez telefon bağlatmak için kayıt vermeyeceğim.
- Nasıl yani ? ( diyor operatör )
- Ben yarın ayrılıyorum buradan.
- ……………..
- Teşekkür etmek için aradım sadece. Bugüne kadar tüm telefonlarımı siz bağlamıştınız. Sesinizi tanıyorum, sanırım sizden başka da nöbetçi yoktu ?
- Evet, yıllardır nöbetçi hep ben kaldım. Özellikle ve isteyerek…Hem geceleri…
- Her neyse, tekrar teşekkürler, hoşçakalın.
- Sahiden gidiyor musunuz?
- Evet.
- …………………..! ( kesik hat sesi )

S.T. Nisan/ 2009

11 Nisan 2009 Cumartesi

Son Adios (!) larınız olsun.


Be..Da..Va !
Uçuyos, geziyos, yiyos, içiyos, yatıyos, kalkıyos, para vermiyos... adios !

Biz de; bu aptal reklam metninizle güzel Türkçemizi katletmeye devam ettiğiniz için, sizden ve sizin gibi yazan ve konuşanlardan nefret EDİYOS !!!

(*) Biz: Az kaldık, zaten hep azdık.
(**) Feyza Hanım' a şikayetimdir.

6 Nisan 2009 Pazartesi


Sadık Kemal Uzuner'den
" Şişe Naci "

saat sıfıraltıda
sabah yeni başlamıştı çaltıda
uzanıvermiş gecenin son karasına
yanıbaşında boş bir şişe
yarım paket birinci
üç-beş leblebi
hepsi de en iyi birer arkadaş
ölümün tek sebebi
sahipsiz bir taş
dudağında külü dökülmüş sigara
çok az kalmıştı bahara
geride bırakıp gittiği
yüreğinde hiç okunmamış türküler
garipliğin tükenmez sevdası
miyadı dolmamış postallar
sustalı sürmene çakısı
fiyakalı fotoğraflar
yeni ütülenmiş pantolonu
hiç unutamıyordu onu
ve geride kalan
birkaç damla kan.
onun gibi
garipliği
hiç kimse sevemezdi gönülden
bir kadın fark etse yanında
önünü iliklemek için
boşuna uğraşırdı garip elleri

çok kıyıldı yaşamla nikahı
çok bozuldu
sonunda imam efendice soruldu
nasıl bilirsiniz meftayı
gitti şişe naci
ve de üçaylar içinde
üstelik günlerden cumaydı
gitti şişe naci
kimine göre mübarek
kimine değil
dikine duramadığı caddelerde
tabutu yalpa vura vura
gitti şişe
bütün cemaat şaştı bu işe
resimlerinde eğri duruyordu
tabutu bile yalpa vuruyordu
hey boş şişe
sen ne dersin bu işe ?

Sadık Kemal Uzuner / 1970
( Yayınlanmamış " Davet " adlı şiir kitabından )