28 Kasım 2010 Pazar

s ı k k u l l a n ı l a n l a r

40x40 karton üzerine akrilik 2010 s.t.


Sarayım yağmalanıp yandığından beri tırmanabileceğim ve uzaklara bakabileceğim bir çatım, perdelerinin arkasına saklanıp dışarısını gözetleyebileceğim ve hatta atlayabileceğim bir pencerem kalmadı; yastığımın altına ne kadar anı saklayabilirim ki, şiltenin altı uygun ama yataktan inemiyorum.

Feleğin çemberi sokağından geçtim, uzak olmayan denizlerden, komşu olmayan ülkelerden, yolcu olmayan yolculuklardan… Anılarımı aktarabileceğim bir bellek istiyorum. Yatağım çöktü çökecek… Gidip bulmak lâzım o arka bahçeye gömdüğümüz yadigârlarla dolu sandığı, yağmalanmadıysa eğer…

Fotoğrafını görünce, çok kısa bir an için bile olsa durakladım; sonra bir tebessüm - o da kısacık, seyirmesi gibi bir yanağın- .
Kısa filmlerdeki gibi..

24 Kasım 2010 Çarşamba

t. h. v.

40x40 karton üzerine akrilik 2010 s.t.


...köhne, küflü, dumanlı, gürültülü kahveye girer, ortak noktaları fluluk ve amaçsızlık olan adamlar arasında gereksiz yerimi alırım.Taş şakırtıları bardak şıngırtıları bağırış çağırışa aldırış etmeden önemle dikkatle arada yükselen ses ve heyecanla tekrarlarım “top havadayken vuracaksın” “top havadayken vuracaksın” “”top havadayken vuracaksın” kahveye ilk defa gitmişsem birkaçı homurdanır, sonra unuturlar. Onlar tespih çeker ben tekrar ederim tophavadaykenvuracaksın-tophavadaykenvuracaksın-tophavadaykenvur çaylar gelir ben ağzıma sürmem, kaşıkları eğridir, şekerleri ıslanmış, bardakları çatlak, onlar höpürdetir ben hesabı öderim top havadayken mideleri çay ve sigarayla kaynar beni YANIK diye çağırırlar. Cevap vermem. Buraya kadın girmez. Bu adamlardan biri beni anlasa. Anlamazlar. Top havadayken vursalar zaten hiçbirisi burda olmaz. “YANIK üzülme” der gülerler hırıltıyla ahmaklar. Bir tanesi sırtımı sıvayarak “oluyor be abi böyle şeyler” diye söylenir.

Ben dikkatimi dağıtmam bunlar boş laflar. Kapıyı açtım mı soğuk dumansız karanlık hava çarpar. Söyleyeceğimi söylemeye devam eder yoluma bakarım. Aklımdan geçen kafamı oraya buraya çarpıp durmaktır, kanlı yumruğumla bütün camları vitrinleri parçalamaktır. Ellerimi cebime saklarım. 35′ liğimi alır koltuğumun altına sıkıştırır yerde duran yüzlerce binlerce havadayken vurulmamış topun ıstırabıyla yalpalarım...

~

40x40 karton üzerine akrilik 2010

YAZ!
yaz
sen sanatsın
sen seçkin bir halka
halkadan geçenleri eliyorsun
sadece sanat giriyor içeri
çıkan da sanat zaten
üret

ÜRET!

bu sözleri senin sandim
bu sözlere bayıldım
bu sözleri içselleştirmenden bildim
bu sözler artık senin
müziğini dinle/yeme/dim
bir kulağa fısıldar gibi defalarca okudum bu sözleri
bu müzik yetti bana

15 Kasım 2010 Pazartesi

a n y a

40x40 karton üzerine akrilik 2010 s.t.
...
ah anya,
o pürüzsüz sırtını kaplamış kara sır,
denizi hiç ısınmayan kumsallarını
kokundan tanıyan
bir cam ustasının
ölümsüz aşkıdır
...
ah anya
üzme kendini;
o kadar yakınsınız ki
ne sen onu görebilirsin
ne de o seni.

4 Kasım 2010 Perşembe

f o l

70x70 tuval üzerine akrilik 2010 s.t.

...karanlıklar içinde en son kalbimin ucu yandı tutuştu bir sigara kağıdı edasıyla hiç sönmeyen retinamın en kuytularıydı yanan bir de ! olsa bir inlifilaktı alır başını giderdi sonrasında da tarih anardı yıl bilmem kaç meşhur istanbul yangını avuç içlerim ense köküm yastıklarım ve çoraplarım ve arda kalan ateşi sönmüş hayalar firavun mumyaları denli ruhu naz işvesi baz asidimi nötralize eden beceriksiz cüce cambaz yanan bir ipte yürümekteydi körelmiş çatalın batmadığı et kalmadı bıçağımın kesmediği ip trapezinden hiç düşmedi çadırı yanmadı hayatımın kayıp çocuk sirki çocukluğumun balina mumyası kumpanya sona erdi ne yana baksam yükseldim sonunda pek çok şey gibi bir perdenin ardındaki gölge oyunlarıydı yaşamak elimde kendime ! ne varsa işte bunu herkes bilmiş ne güzel öyleyse bir de ben bileyim ne olacak yanan bir ipte yürümek değil miydi yaşamak en son kalbimin ucu biliyorum yanacak...