30 Ocak 2010 Cumartesi

Yine başlıksız

Kendini parçalayan adam-kişiliğini parçalayan adam. Başkalarına davranışını, içindeki farklı adam durmadan eleştiriyor. Kendine güvenen tavırları hep bu adamın gücüyle oluyor.
Sonra ani düşüşler...
Ruhunu şeytana satan adam hikayesi aklıma geliyor.
Şeytan gidince adam sanki varlığını kaybediyor
Çok oynama, şeytan doldurur sonra!

25 Ocak 2010 Pazartesi

Başlıksız


... O halde bir beden; içine kapatılmış, hapsedilmiş gibi duran bir mahremiyetin belirtisi ise, bu bedenin ten olmasındandır. (...) Ten, ağırlık taşımaktan ve kımıldatmaktan başka bir şeyler anlatır.
Ve bir " anlatımdır ".

20 Ocak 2010 Çarşamba

Başlıksız

En tanıdık olan yabancı mıdır yetişkin için . (...) Emin bir yuva mıdır? Güvenilir midir? Farklı pek çok bağlılıkları ve bağımlılıkları var mıdır? Neleri vaat eder ve neden bazı şeyleri reddeder?
b
e
d
e
n

19 Ocak 2010 Salı

Başlıksız

Yenilgilerinden esas çıkar sağlayansın. Tenin sırtından zenginleşen de, teni talan eden de, acılarına sevinen de, haydutlukla geçinen de.. Hiçbir dilde ondan/senden daha müstehcen bir kelime var mıdır?

Ey R U H !.. geldiysen üç defa ...( ne istersen onu yap ).

18 Ocak 2010 Pazartesi

Başlıksız

Yüzüne çarpan su kadar gerçekti ait olmadığı yaşam. Kendi bedeninden ayrılmak için su çarptı yüreğine. Su ısındı, yürek soğudu bir parça daha.
Rüyalarından bir parça daha karıştı şehir şebekesine. Artık tamamen ıslaktı yüzü, gülüşü, bakışı.
..Ve kurulamak istemedi yüzündeki ıslak geceyi.

15 Ocak 2010 Cuma

Başlıksız

Tam da şöyle oldu:
Zayıf düşmüştüm. Güçsüz. Sence sevilmek, bence zedelenmekten. Parçalarımın kime faydası dokunabilir? Kendimden başka şey olmak zorunda bırakmayan kuvvetli birinin yanından ayrıldığımda, yığılmak üzere olduğumu fark ediyordum. Oksijeni kısıtlı herkes gibi, asgari nefes ve hareketle yapabileceğimin en fazlası, hayatta kalmaktı.
Halbuki pek çok ihtimal bana hazırdı: her şeyi yerli yerinde bir yaşam, bonus olarak sevilmelerden hangisini seçersem o, istersem üçü bir arada.Ne istediğini bilen biri, daha ne isteyebilir? Tek yapmam gereken ayakta kalmak, bir tebessüm ‘evet’ manasında, yumruğumu sıkmayı bırakmak, bu kadarcık. Ben kendi zorluğuma dayanamazken, ‘bak zorluğu sevenler de varmış’ diye gülümsüyordu kuvvetli insanlar. Bu çılgın kalabalıkta, bu oburlukta. Bak herkes nasıl paralıyor kendilerini, böyle sabırla bakılmak inan ki ikramiyedir.
Ama ben yığılmak üzereydim. Bıçağı ensemde hissediyordum, belki vurulmuş bile olabilirim, ılık bir şey akıyor içime.Düştüm..
Maşuğu denememeli insan, hele böyle ölüm kalım meselelerinde. Ama düşüşte uzlaşma aranmıyor ki. Düştüm ve düşerken oh dedim, veya ah. Zemin yakaladı sırtımı, dedim ki: işte buraya kadar. Ama biri gelir de elini uzatırsa, yeryüzünden aldığım bu güçle onu gebertirim. Eğer düştüysen düşenin ne beklediğini bilirsin, toprakta, yerdeki küçük otlar, böceklerle yan yana, büyük gökyüzüne karşı. Böyle denedim, senin aşk, benim yamyamlık dediğim şeyi. Gözlerimi yumdum, dizlerimden itibaren hissetmeyerek, ’al’ dedim. Ben aşkı uğruna feda edilenlerle ölçerim.



Gözlerimi yumdum ama uyumadım. Sabaha karşı çiğle kaplanmıştı üzerim. üşüyordum. Birazdan hayvanlar ortaya çıkardı. Hiç kımıldamadım, nasıl düştüysem öyle, ama bir şey değişmişti sanki. Alemin kökünden gelen, çok önemli. Yüz kaplan gücündeyim. Yeryüzü ve gökyüzü dinleyin; istesem uçabilirim. hızla, çok yükseklere. Yapraklar ve omuzlar ve gece ışıklarına bu mucizeyi söyler, herkesi iyileştiririm. Bütün ihtimaller geride kaldı. Etrafta ne görüyorsan bunun için oldular. Aç hayvanlar birazdan kutlamaya gelecekler. İçimden ılık bir şey akıyor. Yyeryüzü ve gökyüzü anlatın: insanlar mucizeye inansınlar. Islak, serin, korkunç ormanda kımıltısızım. Çok parlağım, çok açığım, müteşekkirim.

Güzel hayvanlar, böcekler. İşte ben. Güzel ziyafetiniz. Afiyetle yiyin !.


8 Ocak 2010 Cuma

Çekilmemiş Filmler-im-den Notlar / 23

Akşam / Beyoğlu'nda bir sokak barı önü
_________________________________________
Önce yönetmen olduğunu anlamadım. Kız,
- Ne yaptın dün ? (dedi).
- 10 gibi uyandım.Hemen bir nescafe yaptım kendime.Sonra pırasayla soğan kavurdum, üzerine 2 de yumurta kırdım.
Kız,
- Ayy evet ben de çok severim pırasayı, çiğ bile yerim bazen (dedi ). Sonra..
- Herneyse,..
Garsona seslenerek,
- Mehmet !
- Buyur hocam
- Yengenin birasını tazele !
- Biliyor musun benim 3 tane birinciliğim var
- Nerden?
- Dans yarışmasından (dedi, ve kalkıp tuvalete yöneldi).
Bu arada sektörden iki profesyonel film yönetmeni önümüzden geçtiler bana selam vererek. Bu onları tanımadı, onlar da bunu.
- Telif haklarımla ilgili dava açtım, hayatım kurtulacak – hayatım (dedi).
Kız:
- Nerede, nasıl ? (dedi).
- Almanya’da, ama orda hukuk yok yaa, çok ağır işliyor bizdeki gibi değil (dedi). Bir davaya en az 3-4 ayda bakıyorlar. Ayrıca; bir dava açmak için en az 3-4 bin mark (!) gerekiyor, hem de peşin (dedi). O da ona boş boş baktı. Yahu peki ama mark artık kaldı mı diyecek oldu..Bizimki şaşkınlıkla;
- Yok hayatım, gerçekten mark istediler (dedi). Kız sadece baktı..
İkinci kez tuvalete gidip geldikten sonra, kıza:
- Senaristlerime talimat verdim, bundan böyle hızlı yazacaklar, çünkü çok yavaş yazıyorlar (dedi).
Bir ara bana da baktı, sert ve derinden. Ben bunu bir yerlerden tanıyor olabilir miyim acaba ifadesiyle. Sonra tekrar kıza odaklandı, kızın çizmeleriyle uğraştı bir süre, bakıştı. Garson Mehmet’ e takıldı birasını yudumlarken.
- Ahh (dedi), şimdi Çiçek’te ( sanırım Çiçek Bar’ı kastederek ) olmak vardı...(Tekrar kıza dönerek);
- Ben bir ara sabah kahvaltısına oraya gidiyordum (dedi). Rumelihisarı’na. Orayı biliyorsun değil mi canım ? Hani, Ortaköy’ü geçiyorsun ya, işte ondan hemen sonra..
Kız boş boş bakarken,
- Ben hep orada yapardım kahvaltılarımı yıllarca..
Kulakları çınlasın Yavuz Turgul ustanın. ‘Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni’ (*) filminden bir sahne izliyorum sanki bu da Haşmet Asilkan olmalı (!).. ve yanımda bütün bunlara tanık olabilecek biri yok ne yazık ki? Herkes kaldırımdaki masalarda içkilerini yudumlayıp, geceye karışıyorlar.
- Beyaz gül, kırmızı gül ! diyerek çiçek satmaya çalışan bir roman yanaştı masalarına. Yönetmen:
- Yok (dedi). Gül burada !
Çiçekçi de;
- Gül yanında ama abi (dedi). Bize de para lazım, bak benim de cüzdan burada !
Her şey kurgulanmış gibi. Acaba dedim, o da ÇFND (**)’ nin bir üyesi mi? Belki de..
Yanındaki kıza geldi şimdi tuvalete gitme sırası. O elini çenesine koydu, kalabalık sokağa bakarak, düşüncelere daldı birasın yudumlarken.
Kesinlikle aynı derneğin (!) üyesiyiz. Ama birbirimizi hiç tanımıyoruz iyi mi?.
Kız tuvaletten döndü ki aman allahım, nasıl bir yoğun deodorant bombardımanı oluştu yan masadan, açık hava olmasına rağmen. Başbakandan ‘ Deodorantsız Hava Sahası ‘istemeli.
…ve elele tutuştular sonunda, biralar da üçüncüyü geçince. Daha doğrusu o tuttu kızın elini ve hiç bırakmak niyetinde değil.
Tam bu sırada oyuncu Tanju Gürsu geçti önümüzden. Bizimki atladı hemen;
- Abi gel yaa (dedi).
O da:
- Başka bir zaman (dedi).
Yanındaki kızla tanıştırdı, tekrar ısrar etti ama Tanju Gürsu hızla uzaklaştı.
Bizimki kıza döndü:
- Kafası kıyak yaa! . Dedi.
...........................................

(*) Kara mizah ögelerinin baskın olduğu bir Yavuz Turgul filmidir.Filmde; Şener Şen değişen Türk Sineması içinde aşk filmlerinin yönetmeni olarak kalmak ister, fakat bunu başaramaz. Ama olsun, o yolunu çizen bir yönetmendir ve piyasa adamı olmadan kafasındakini inatla yansıtmıştır hep perdeye.Filmde yeşilçam göndermeleri yadsınamaz sayıdadır.Yapımcıdan para isteyen yönetmen Haşmet Asilkan (Şener Şen) şu yanıtı alır: '' Napıcaksın bu kadar parayı Ben Hur mu çekiyoruz lan !''. Haşmet Asilkan bu film macerasında kutu kutu negatif filmler bile çalarak filmini tamamlar.Filmin sonuna doğru görüntü yönetmeni kaç metre negatif film kaldığını kayıt esnasında söylemesi benim için en önemli yeridir. ''hocam son 5 metre, 4 metre, 3 metre, 2 metre kestiiiik !''.
(**) Henüz resmi(!) olmayan Çekilmemiş Filmlerimden Notlar Derneği

6 Ocak 2010 Çarşamba

Başlıksız

Her aşık biraz gülünç gelir / mi dışarıdan bakanlara. Ve her aşk gülünçtür sanki biraz, o sırada aşık olmayan ‘öteki’ lerin gözünde. Asıl acıklı olansa, bir sevdalının aşkının, sevdiği kişiye komik gelmesidir ama…Gerçek bir aşık, buna bile aldırmaz, ne zamanki uyanır rüyadan, işte o zaman kırılır, utanır ve kızar kendi aptallığına.

Aşk deliliktir zaten; ve delilere güler ya da acır insanlar..Ne var ki, herkes yaşar bu deliliği eninde sonunda. Yahut yaşamıştır bir döneminde hayatının da, onlar anlar anlıyorsa sevenleri; kalbi sızlar, hala hayal edebilir aşkın mutlulukla ilişkisini. Ancak, mutlu olmak için sevdiğinle birlikte ‘delirmek’ gerekir, yoksa eğer tek taraflıysa gerçekten delirebilir de insan.
Bir aşk ile ‘deliye dönmek’ yabancı değil belki kimseye. Akıl sağlığı yerinde olmayan biri, severse nasıl sever peki..Şifa olur mu ona aşk, yoksa daha mı kopar gerçeklerden?. Aşk ‘delirtiyor ’, aşkına kavuşmak sağaltıyorsa insanoğlunu..
Çünkü kavuşunca aşk bitiyor, her aşk normale dönüyor/mu zamanla…
Kim bilir peki?. Masumiyet Müzesi'nin gece bekçisi mi, fabrika ayarlarına geri dönmek isteyen mi, köprüden önce son çıkışı kaçıran mı, ' Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni ' mi, ' Ayrılık da sevdaya dahil ' diyen Atilla İlhan mı ?.