28 Ekim 2010 Perşembe

f o l

30x30 tuval üzerine akrilik 2009 s.t.
...gece en karanlık olan gündüz en aydınlık olduğunu sanan sen ne gecesin ne de gündüz sen en keşfedilmemiş en lirik en epik en pastoral en… ve gündüz aslında ne kadar da aydınlık...ve de son.

f o l

70x70 tuval üzerine akrilik 2010 s. t.

...mutlaka bir acelesi olmalıydı yoksa niye bu kadar hızlı çalsındı ki piyanoyu mutlaka yetişmesi gereken bir randevusu olmalıydı mutlaka biliyor olmalıydı onun kimlerce yakalanmaması gerektiğini ve mutlaka her sabah unutuyor olmalıydı ta ki yatakodası penceresinin önünde derin derin solurken sabahın ilk ışıklarıyla ilham yüklü sabır pırıltılarını çekene dek yeşil gözlerinden burnundan ve sarı saçlarının uçuşmasıyla ürperen teninden kulaklarının ta ki pencerenin pervazına tırmanıp oradan yan evin terasına ve oradan da bacaya tutunarak ve uçuyormuşçasına yumuşak adımlarla kırmadan kiremitleri çatının en uç noktasından arka avludaki kurumuş ağacın dallarında terkedilmiş muhtemelen karga yuvasının yeni sahibiyle karşılaşana kadar dante’yi en son ne zaman okumuşsa dersine en son ne zaman girmişse ve piyanosunun başında en son ne zaman uyuya kalmışsa yorgun bir mutluluktan hatırlayacaktı telaşı neden ne kaçabiliriz cehennemden ne de yetişebiliriz ona bu komedi sona ermeden hayallerin hiç birisi farkındalıktan gelmiyordu atlatabilmek en mühim olanıydı hep birşeyler oldu sandık aldandık aslında yaşadıklarımızın hepsi farkında olmadan zannettiklerimizdi biçimsiz tarifsiz ama zarif..

23 Ekim 2010 Cumartesi

f o l

70x70 tuval üzerine akrilik 2010 s.t.

...karanlıkta yine elimi torbaya daldırdım elime gelen ilk kâğıdı alıp içinde ne yazdığına bakmadan altından çakmakla yaktım sayılar ve kelimeler döküldü ayağımın önünde duran kül yığınına daha yakından bakmak için eğilmiştim oysa ki hep böyle kalacağımı bilmiyordum 2 gb anı yükledim kendime fotograflar şarkılar vesaire fazlası duygusallık yapıyordu aralarında piksellenmiş olanları daha bir acıklı beynimin bana oynadığı oyunlara kurallar koyup başka insanlarla oynamak istedim saklambaçtan uzun eşekten mahalle maçından hatta şok partilerden bile farksız olsun istedim istemiştim artık istemiyorum bıktım mesela artık uyumak istemiyorum zaten uyanacaksam uyumanın ne anlamı var her gün her gece anlamsız şekillere mor siyah uzay martılarına anlam yüklemek istiyorum hem de 4 gb normalsizlik istiyorum durduk yere nefesimi tutup hiç kimseye neden tuttuğumu açıklamak istemiyorum onlar bana neden boş yere nefes alıp verdiklerini açıklıyorlar mı ki istemekten de bıktım istiyorum alıyorum alamıyorum vermiyorlar ben yine de istiyorum hareketsiz kalabilmek gibi bir güce sahip olsaydım kesinlikle kalırdım şu saniye saate baksam bir sonraki günün bu saniyesinden neyin farklı olabileceği hakkında fikir yürütmek isterim onun için bakmıyorum elimin altında bir kitap var kitabı birisi yazmış epey para kazanmış olmalı 64. baskı herkese nasip olmaz ama bu bana yapılan kaçıncı baskı bilmiyorum saymayı deneyeceğim bundan sonra oysa tembihlemişlerdi hangi tembihe uydum ki şimdiye kadar bildiğim bir şey varsa elektrik süpürgesi diye süper bir icat çıkmış istediğin her şeyi içine çekebiliyorsun her şeyi çivit mavisi bulutlardan renkleri bile...

15 Ekim 2010 Cuma

f o l

70x70 tuval üzerine akrilik 2010 s.t.

...hepimiz haklıyız hayatta bir sürü acılar çektik ne istediğimizi bilemedik bildiğimizde söyleyemedik söylediğimizde istenilmedik dengesiz büyükerimiz oldu manyak öğretmenlerimiz bir türlü en iyi arkadaşları olamadığımız en iyi arkadaşlarımız maalesef uyum sağlayamadığımız ve maalesef mükemmel uyum sağladığımız sevgililerimiz ve telaffuzu ölümden beter eski sevgililerimiz oldu çekilmez yöneticilerimiz ve dayanılmaz elemanlarımız oldu ne çok insanla olayla düşünceyle uğraşmak zorunda kaldık ne çok yalan dinlemek ve söylemek zorunda kaldık kaybetmekten korktuk kazanmaktan korktuk geçmişten korktuk gelecekten korktuk yalnızlıktan korktuk bağlanmaktan korktuk gitmekten korktuk kalmaktan korktuk sevişmekten korktuk unutmaktan korktuk unutamamaktan korktuk uçmaktan korktuk inmekten korktuk başkalarından korktuk karanlıktan korktuk kendimizden korktuk korkma ben varım demedi kimse marşımız korkma diye başlamasına karşın haklısın para yok aşk yok değişiklik yok rahat yok anlamı yok hüzün güzel bir şarkı ıstırabın yıkıcı hazzından vazgeçmek zor ve özlemek insana hala ölmemiş olduğunu hatırlatıyor ama artık bavulu toplayıp gitmek lazım istikamet kargaşa karanlıklar içinde de olsa bir umut deryalara denizlere mevsimlere sarılara kızıllara siyahlara...

13 Ekim 2010 Çarşamba

f o l

90x90 tuval üzerine akrilik 2010 s.t.

...bu adada bütün mevsimler hep rüzgar filizkıran dalkıran yürekkıran ıssızlığın ortasında çırılçıplak bir yalnızlık sıradağların karlı doruklarında yanan burada bütün mevsimler hep acı ayrılıklar yoksunluklar sayrılıklar duvarların yatakların arasında gözyaşı özlemler yakınışlar çığlıklar bu adada bütün mevsimler hep iç sıkıntısı dünyadan yaşamdan sevinçten kopuk yorgun kırık bedenler yüzler soluk dudaklar en büyük armağan ölüme çağrılı bu adada bütün mevsimler hep rüzgar peki bizimkisi hangi ada ada nın tuna ya sen hiç kimsenin olamayacağı kadar şeyimsin benim diye başlayarak söyledikleri aklımda yer eden kitapla birlikte hatırlanacakların mı bizimikisi hangi ada hani şu dört bir yanı tehlikelerle dolu amansız dalgaların yaladığı alexandre dumas nın bile tüylerini diken diken eden aşılmaz taş ada mı yoksa bizimkisi halikarnas balıkçısına konu olan deli davutun gülen adasımı yüreği olmayana geçit vermeyen mi bilemiyorum belki de bizim adamız jean jaque rousseau' nun adası saint-pierre kafamızda uçuşan binlerce kavramı dinginlilke bir araya getireceğimiz ne bileyim belki de bizim adamız kumral ada mavi tuna dır birilerini öldürmeden önce son kez uzaktan baktığımız nereye gidersem gideyim asla unutamayacağım amansız soğuk kurutucu dondurucu ruhumda bedenimde izlerini taşıyacağım ada belki de...

11 Ekim 2010 Pazartesi

f o l

70x70 tuval üzerine akrilik 200 s.t.

...bilinmeyen bir yolculuktan yeni dönmüş bir yolcudan arda kalmış ne varsa oyum işte beden boş bir kılıf davranışlarım edinilmiş alışkanlıklarıma çok yakın olsa da var olan yabancılık tarafımdan bile hissedilemeyecek kadar gri bu da bir bilgi artığı sadece bir tahmin sonuçta bu beden benim olsa gerek diyebiliyorum bir tek bu nefes parmak uçlarım yola çıkma fikrinden kaçtıkça önümde beliren olasılık hesaplarını anlamsız kılacak olanakların ve tekliflerin ve fırtanalı bir havada retinanızın zorlukla algılayabildiği reddi imkansız çalkantılı ıssızlığının ortasında dikilen direnen son denizfenerinin o tek çakımlık yön göstermesinden geride kalan geçici körlüğüme sepep biraz da bu yüzden beni sarhoş eden gittikçe küçülürken şekil de değiştiren ışık patlaması hâlâ belleğimde bir yanıp bir sönerken kamaşan ufkumun gizleyemediği tek hedef halindeki kara parçası ufkta er ya da geç belirecekti bu bilgiye de sahiptim karaya vardığımda o deniz fenerinin teatral yıkıntısıyla karşılaşacaktım belki de ayışığı vuracaktı üzerime ve gölgemle tanışacaktım ilk kez orada uzanmak ve hiç açmamak göz kapaklarımı denizin tuzu taşların arasından eserken ıslık çalan rüzgâr adına gece dediğimiz yapış yapış bu vaktin kadim adı karanlık orada uzanmak ve beklemek kabul görmenin göz yaşartan iyiliği mutluluktan uzak huzursuzluğa yakın orada uzanmak bir şiire konu olmak romanlarda hiç geçmemiş bir kapanış cümlesinin özlemiyle başlangıcı unutmak orada uzanmak bir yolculuk orada uzanan eski bir yolcu sıfatım ne olacak orada uzanmış kalırsam eğer edimsiz gözlerim hâlâ kapalı ben eski bir yolcu ardımdaki yolun yok ettiği yok olan ben varlığım deniz fenerinin geleceğiyle ilintili varlığım son kez çaktıktan sonra sönen eskiyen ve hatta intihar eden bu deniz fenerinin izini sürebilmemin tek sebebi bunu, doğmamdan belki de ana rahmime düşmemden az önce bana fısıldamışlar gibi biliyorum tedirgin bir uykunun titrettiği göz kapaklarım dalgın adımlarımın buluştuğu engebeler kalp atışlarını duyabiliyorum ben bu taşların gecenin nemiyle üşüyor ruhum kanıyorum bir yıldızın kaydığını görüyorum açtığımda göz kapaklarımı ve ona bakıyorum ilk içimden bir şarkı mırıldanıyorum belki duyar diye gecenin bekçisi karanlığın sevgilisi kendime söylemeye çekiniyorum hatta utanıyorum ama içimin istediği işte bu diyorum unutmaya hazırım erguvanların açtığı mevsimi...

8 Ekim 2010 Cuma

f o l

70x70 tuval üzerine akrilik 2010 s.t.

...zamansızlığın siyahı yeşillerde parlayan acı sarıya kayar ve siyahın hükümranlığı derinlerde açar bahçelerin sabah rengi sarıdan beyaza acı acı ve susturulamayan çığlığı anın beyaz kapı kapalı zamansızlık siyah nadir sayılmaz ama gören de az bak bir bahçenin yeşilinde beyazın hükmü çiçek açar her kim ki ben rengim dese ve bunu denese dese ki ben pembeyim yahut sarı bir bahçede parlayan ne renkse hani işte o acıya açan tokat misali bir mor süsen, yani mor yanım süsler akşamı söner sonrası bahçelerin sabahı da solmak bir nevi zaman beyazı yaşam pembesi ölüm sarısı ayrılık mavilerde özlemek belki de kim bilir yeşilin solmasını kapı hâlâ kapalı ezberi kaçan tayfı şaşan bozuk ayarlar ve detone aryalar şatosunda bir bahçe bul ve beni oraya göm hafif sola doğru altında yüreğim seni bekler zamanın beyazı sarardı şefkatle hasretle ellerim kollarım dahi bedenim olsaydın sarardım kapıyı kim açtı sokulan bu çomak değil çekilen bu taş temelimden değil bir rengin anası bahçeler bahçeler dolusu saf ve engin ve derin ve şu bildiğimizi sandığımız su sel sus ko nuş ma mak çok acı kanım zehir aklım sonun harcı ilacı bir kapıdan geçmekse bir kapıdan geçerim dar bir alçak bir imkansız bir değil binlercesinden senden değil bu bahçe seninle güzel, bu beyazın çığlığı akşamın çağrısı bu sarı sen bu yeşil bu mavi sen bu ten bu ben mor süsen kapıyı açan da kapatan da bunu bilen de biziz zaman beyazsa zamansızlık siyah kara kapkara...

7 Ekim 2010 Perşembe

f o l

90x90 tuval üzerine akrilik 2010 s.t.

...düş bahçelerimiz ve biz farkındalığın ne kadar yüksekse o kadar çiçek açar çimenlerin düşlerin körpe fidanlar yıllanmış ağaçların gölgesinden uzakta büyürken genişleyen gölgelerin sakladığı gizem dolu hallerle gün ışığına çıkarılacakları günü beklerler dururlar bir söz belki bir eylemle harekete geçen zihin karanlıklarla saklı bezeli her bahçede bulunması kuvvetle muhtemel çukurları kuytuları görür olur bir patika ansızın yok olur gören göz değildir sen değil bozulan ezberlerin ancak şimdi izin verdiğince görmek yorar seni eskirler daha önceleri nasıl da bu gerçeği görmediğine boşuna hayıflanırsın bilmediğini algılayabilmek bu koşullarda mümkün değilken yeni tanımlar üretmenin arzusuyla saçmalarsın ahh bu rutin alışkanlıkla elde ettiğin becerin tek gözünün yarım yamalak gördüğünü kabul et artık odaklanamadığın hedefini ıskalayan elin utancıyla nasıl örtebilirsin ki kızaran yüzünü ne kadar kavruk da olsa ve soluk hatta çirkin bir çiçek ne kadar çirkin olabilirse bu çiçekler senin bahçende varlığını yeni keşfettiğin bu kör kuyu görmeyen gözünün yerini tutacak yeni gören çukur senin yoksa düşersin artık içeri girmeli karanlıklar içindeki renklere sarılmalı sis bastırıyor...

4 Ekim 2010 Pazartesi

f o l

90x90 tuval üzerine akrilik 2010 s.t.
...bir geceyi neyle ölçeriz uzunluğuyla mı derinliğiyle mi feda ettirdikleriyle mi kazandırdıklarıyla mı unutturduklarıyla mı hatırlattırdıklarıyla mı yarattıklarıyla mı yok ettikleriyle mi ya aşkı aşk kara bir delik ölçü aletlerinin sapıttığı içerek yazarak ıslanarak sevişerek saklanarak ve kanatarak ölçenleri duyardım ama ben işim gereği bekleyerek ölçerdim geceyi sadece bekleyerek ölçerdim çünkü eskidendi bekleyişi gecelerle ölçen o kapkaraydı uyandırmadan önceydi gecemi saftı sahiciydi kesindi gece olmalıyım ama olamazmışım uyku olmalıymışım önce uyku nasıl olunur yapılırsa kaç kişiyle yapılır kapalı bir kutu mudur derinliğiyle mi ölçülür rüyasıyla mı yoksa upuzun saçlarıyla mı düşünmek istemiyorum beklemek istemiyorum gerçek bir uyku istiyorum gece olmak için saf sahici kesin karalarla dolu kara geceler içinde renk üstüvanesinde dönen renklere tutunarak ama kırmızıya kırmızı demeden önce siyaha merhaba diyerek karşılamak gece gibi hayatın başladığı yerde çırılçıplak..

3 Ekim 2010 Pazar

f o l

30x30 tuval üzerine akrilik 2010 s.t.

...düşmekte olduğumuz karalar çukurunun kıyısına geldiğimizde halbuki ve aslında bir ve daha en derin bir uçurumun kıyısında olduğumuzu görünce hayal kırıklığına uğramadan düşmeye devam edebiliriz çünkü bir önceki düşüşte açmaya kıyamadığımız yedek paraşütümüz artık emrimize amadedir ve bu düşüş aslında sky-diving de adı verilerek yapılırken kontollü bir kendi iç alemine gelecekten eski kendine bugünden dün hayatına bir kuşbakışı bakıştır karnındaki mutluluk karıncalanmalarını nefesini tutarsan bertaraf edebilirsin iraden dışı mutlu olmak yorar insanı çünkü hüznün tam ortasındaki mutluluk çay içerken dondurma yemek gibi bişi dişlere ve akıllara zarardır en azından dünkü senin de bugünkü kadar mutsuzluk içinde yüzdüğünü öğrenmek bu uçuş sırasında bugünleri de atlatabileceğine dair bir umut vermektedir insana halbuki ve aslında ne kadar da zayıf noktan varsa o noktalarını birleştirerek bir sen vardır senden içeri bir sen daha çizersin bir sana daha yetecek kadar zayıf nokta bulunmuşken karalar içindeki boşlukta kıpırdayan sonsuz renklerle iç alemine otoyol hız limitleri olmaksızın durma hızlan durma sür sen pilotsun bense senin co-pilotun...