25 Şubat 2011 Cuma

@h



Piksel zengini telefon ekranıma bir not düştü. " Unutulduk mu? Hastabakıcın". Nasıl unuturum. Aniden bastıran sitem yağmurlarından korunmak için şemsiyemi de alıp koşarak gittim. Güneş tepede, tepeleme içimde. Çınarın altındayım gel (dedim). Yaprak düşer kafamıza orada (dedi). Olsun, bende şemsiye var diyecektim ki kocaman bir yaprak düştü kafama, haklıymış. Koca çınarla selamlaştık. Mutluluğa hep geç kalırım, hep erken giderim mutsuzluluğa derdim, bu kez öyle olmadı; mutlu oldum. Gece geçen gemiler bile gündüz geçti önümden. Renklerini farkettim. Yeşildi.

Onlar da; huzursuz ayak sendromuna tutulmuş sallanan sandallar gibi sallanan sandaletleri farketti. Kırmızıydı.Göz kapakları kıpır, kıpır. Yüreği pır, pır.

Yolcu ederken seslendi: Kendimden kaçmak için yolun karşısına geçsem işe yarar mı?.

Geçmedi.

22 Şubat 2011 Salı

1 0 D a k i k a

Düşünüldüğü an şiir, istenildiği an film olan sen;

bütün filmlerinde zihnimin

ara vermeksizin

oynamalısın.

15 Şubat 2011 Salı

k i r a z i s k e l e s i

Mevsimsiz bir mevsim. Gecelerden isimsiz öylesine bir gece. Sait Faik’ten izinsiz geldiğimiz adadayız. Bir duysa kulaklarımızı çekecek. 'Yeşilmişik' desek bu kez Can Baba kızacak. Kaç kişiyiz sayamadım, saydırmıyorlar ki. Kiraz ağaçlarının altında bir süs havuzu. Ama hiç de süslü değil kendisi. Durgun, sessiz, kırılgan, kendi halinde. Ne su fışkırtan fıskiyeleri var, ne de şatafatlı mermerleri. Etrafında alçak hasır sandalyeler. Küçük bir gölün kıyısında iskeleler oluşturuyoruz etrafına dizilince. Metal yuvarlak bir tepsi bırakıyorlar suyun üzerine. Gölde yüzen küçük bir sal gibi. Üzerinde birkaç yanan mum ve içki bardakları. Karışmaması için her birine farklı meyvelerden işaretler konmuş. Benimkinde; kıpkırmızı iki kiraz var sapında. İki küçük ışıltılı küpe gibi takılmış bardağın ağzına. Bembeyaz rakıya ne de güzel yakışmış. Diğerleri kıskanıyor ama rakı bu dinler mi, aslan kesiliyor diğerlerine. Takar mı kafasına kırmızıdan başka..Tam karşımda oturan kiraz olmayan kırmızılı, tepsiyi yavaşça itiyor bana doğru. Hangi iskeleye yola çıktığını soruyorlar yüzen tepsinin. 'Çengelköy İskelesi' olurum ben diyorum. Herkes kendine bir iskele yakıştırıyor. Tepsi, şıkırtılarla süzülüyor bu minik havuz gölde. Bir bu iskeleye.. bir o iskeleye. Yolcular da memnun, kaptan da. Salın en çok Çengelköy iskelesinde kaldığından şikayetler var. Ee diyorum suç benim değil, kirazlarda. Beyazlar bitse de kirazlar hep asılı duruyor yanında.

Kirazlar vişne oluyor. Zaman mumyalanıyor...

14 Şubat 2011 Pazartesi

. / . .

...ne zaman burkulsam, ağrısam, incinsem, özlesem, yansam, yenik düşsem, kimsesiz kalsam; her biri çoktan açılmış bir yoldan kolayca ilerleyerek, daima ve hep aynı yere varıyor. İlk ve yegane acıya, hasrete, yoksunluğa, aşka, işte tam buraya, kaynağa, yara yerine, aşı izine, göbek deliğine, bene… birden, hemen, çabucak, kolayca harlanıyor, hızlanıyor, deviriyor beni, kavrıyor, kavuruyor. Sırrım bu, sihrim bu. Sadece ilk ve bir tek olan. Bu kadar. Başka yok. Bir ikincisi, yedeği, jeneratörü, kaçamağı, tekrarı, geri dönüşü, unutuşu yok. Yemin ederim. Sadece buna inanır ve ibadet ederim. Sakladığım bu.

Bildiğim; uğruna yaşayıp, özleminden öleceğim ey s e v g i l i - m hayat !..

http://www.youtube.com/watch?v=lFk1fHUNNek

8 Şubat 2011 Salı

' O '

Serge Marshennikov 24"x 36" oil on canvas

...Boş ver sen onların ne dediğine. Kitaplarda nasıl tasvir edildiğini; fresklerde, tablolarda, minyatürlerde.. senden iyi mi bilecekler?. Elma, kırmızı olmayı senden öğrendi, dudakların bunu sonradan hatırladı. Suyu üzerine sıçradı ısırdığında; kırmızı puantiyeli elbiseni ve o mutlaka şahane paltonu sana kim dikti, terzin kimdi cennette. Elma seni mutlu etmek istedi, ondandır bu çeşitliliği. Günahmış! Pöh… seni kim kovabilir ki?. Bütün o suların kaynağı senin çayırında, senin bacaklarının arasından akmakta o nehir; pembeden kırmızıya boyanan senin dudakların. Seni çekemeyenler; içeri giremeyenler, gölgende uzanıp dinlenemeyenler, elmanı dişleyemeyenler.

..Kovulmakmış (!) Hadi canım, senden iyi mi bilecekler?..

6 Şubat 2011 Pazar

. / . .

fotoğraf: umayumay

Merhaba, soğuk akşam güneşinin Karadeniz 'le cilveleşmesine aldanıp başını güneşe doğru uzatan balık. Niyetin, belki küçük bir kaçamaktı bu defalık. Ama çok geç, misinanın ucundasın artık...

Yıldızların altında, Galata' dan merhaba ve elveda anason kokulu masum balık...

3 Şubat 2011 Perşembe

fotoğraf: umayumay

Şöyle oldu;
...hayal gerçeğe dönüşmez, gerçekleşirse bu cehennemdir.
Sadece k ı r m ı z ı ve mavi hapı gösterdiler bana...oysa üçüncü hap olsaydı, hayalin içindeki gerçeği gösterecekti ve senin elinden yutacaktım onu hiç düşünmeden ben. Şimdi sus lütfen (dedi).

Ben de sustum. Sustuk.
.............
Babamın camı çatlak altın saati masanın üzerinde tıkırdayıp duruyordu. O / Onikiye yedi var-dı, ben kaçtım ?.

K ı r m ı z ı şarap bitmişti, yenisini almaya gittim. Zaten yakında da nöbetçi eczane yoktu.