29 Eylül 2009 Salı

Düş / Düşersin

DÜŞ! Bahçelerimiz ve biz. Farkındalığın ne kadar yüksekse o kadar çiçek açar çimenlerin-düşlerin. Körpe fidanlar, yıllanmış ağaçların gölgesinden uzakta büyürken, genişleyen gölgelerin sakladığı gizem dolu hallerle gün ışığına çıkarılacakları günü beklerler. Dururlar. Bir söz, belki bir eylemle harekete geçen zihin, karanlıklarla saklı-bezeli her bahçede bulunması kuvvetle muhtemel çukurları, kuytuları görür olur. Bir patika ansızın yok olur. Gören göz değildir. Sen değil. Bozulan ezberlerin ancak şimdi izin verdiğince görmek yorar seni. Eskirler. Daha önceleri nasıl da bu gerçeği görmediğine boşuna hayıflanırsın. Bilmediğini algılayabilmek bu koşullarda mümkün değilken, yeni tanımlar üretmenin arzusuyla saçmalarsın. Ahh, rutin! Alışkanlıkla elde ettiğin becerin. Tek gözünün yarım yamalak gördüğünü kabul et artık. Odaklanamadığın, hedefini ıskalayan elin utancıyla nasıl örtebilirsin ki kızaran yüzünü? Ne kadar kavruk da olsa ve soluk, hatta çirkin –bir çiçek ne kadar çirkin olabilirse- bu çiçekler senin, bahçende varlığını yeni keşfettiğin bu kör kuyu taklitçisi, görmeyen gözünün yerini tutacak yeni-gören çukur senin. DÜŞERSİN !..

27 Eylül 2009 Pazar

Işıklar İçinde Yat Nihat Abi

http://www.facebook.com/home.php#/video/video.php?v=1188085338978
Eğer birgün gökyüzünün kara mavi çizgisinde bir kırlangıç sürüsü görürseniz bilin ki kanatlarının altına saklanmış ıslak tebessümlerle buruk gülümsemeler benden size kalanlardır.

Siz de çekemezseniz gülün nazını; ne dikenine dokunun, ne de yapragını incitin. Sevgiye, dostluğa ve umuda hasret herkese bır tutam gokkuşağı benden.
Yer: Dünya
Nihat Nikerel ( Cehennem Cevdet )
1950 - 2009

25 Eylül 2009 Cuma

DİLEKÇE: Uzunca süredir yaz-a-mama nedenleri.

Hiçbir şey istemiyordum. Biraz Zeki Müren şarkısı - biraz acı - biraz rakı. İkinci bir emre kadar solo ve düet Zeki Müren şarkılarını yasakladım. Rakı sofrada kaldı.

Hiçbir şey göremiyordum. Çok karanlıktı. Biraz rakı - biraz acı - bir kaç kişi. Kaç kişiydiler bilmedim. Işıklar yanınca biri kalmıştı. İkinci bir emre kadar aşkı yasakladım, tenim elimde kaldı.

Hiçbir şey duyamıyordum. Ne güzel sözler - ne inlemeler. “inleyen nağmeler” taş plaktaydı. ikinci bir emre kadar nostaljiyi yasakladım. Sesler yarına kaldı.

Hiçbir şey hissedemiyordum. Birisi benim yerime rica-minnet yaşadı yaşananları. İkinci bir emre kadar rica ve minnet etmeyi yasakladım. Gözlerimin önünden film şeridi gibi geçen hayatım kör makinistin elinde kaldı.


Hiçbir şey anlatamıyordum. Benden her yerde çokça vardı, ' her derde deva' cinsinden. Halbuki ben kendimi ' bulunmaz hint kumaşı 'sanıyordum. İkinci bir emre kadar vazgeçilmez olmayı yasakladım. “ aşkın kanununu yazsam yeniden ” şarkısı havada kaldı.

Hiçbir şey yazamıyordum uzun süredir. Metnin aslı sureti. Benim hayatım birilerinin hayatının önüne geçti. İkinci bir emre kadar yazmayı yasakladım. Biriken harflerimi uçan balona doldurup kuzey kutbuna yolladım. Noel Baba'dan ne dilek dileyeceğimi biliyorum artık.

Arzederim.

12 Eylül 2009 Cumartesi

Çekilmemiş Filmler-im-den Notlar / 22

İç / Akşam üzeri / Pencere kenarı / Adam yalnız
_____________________________
Buluşacaklar. Bir türlü gelmiyor, gelemiyor. Mesaj gönderiyor “ hadi artık !” diye. Cevap yok. Masada iki dilim peynir, birkaç yaprak roka ve rakı var. Rakıdan birkaç yudum alıyor, peynirden de bir parça. İki dilim peynirden birini ona bırakıyor. Ama tabaktaki duruşunu beğenmiyor. Çatal, bıçağıyla ona form vermeye çalışırken üçgen kesilmiş peynir diliminin ucu kırılıyor ve dilimden ayrılıyor. Canı sıkılıyor adamın. Yese olmaz, yemese ayrık duruyor tabakta, ayrıca o parça heyecanla beklediğinin. Bir süre bakınıyor tabağa, peynire, kopan parçaya…Ah o takıntıları yok mu?. Karton ya da kağıt olsa yapıştıracak özenle ilk halini alması için, ama yok!. O bir beyaz peynir dilimi. Sert ve yağlı, hatta orta sert, gözenekleri büyük. Bu demektir ki kaliteli bir peynir, Ezine peyniri bu olmalı.Ama kopan ve ayrık duran o parça bütün resmi bozuyor tabakta.Takıyor yakın gözlüğünü gözüne, alıyor eline çatal ve bıçağı; bir heykeltıraş estetiği, bir plastik ve rekonstrüktif cerrah ciddiyetiyle, yan masadan sarkan meraklı bir çift göze aldırmadan kopan peynir parçasını tamlıyor küçük parçayı ana parçaya. Roka yapraklarına hiç dokunmuyor bile. Üzerine de birkaç küçük rötüş atıyor bıçağın yan yüzeyiyle, hünerli parmaklarını kullanarak. Peynir dilimi ilk kesilmiş görünümünü alıyor. Bir önceki halini ondan başkasının farketmesi olanaksız.Peki o anlayacak mı peynir diliminin koptuğunu, onu tekrar üçgen haline getirmek için adamın dakikalarca çaba gösterdiğini? Anlaması da gerekmez ya?
Merak edilen aslında şu; adam tabaktaki peynirin hangi parçası?.
- Üçgen dilimin büyük parçası mı?
- Kopan küçük parçası mı?
- Parçalanmadan önceki bütün üçgen parçası mı?
- Parçalandıktan sonra, önceki haline getirdiği şimdiki peynir parçası mı?

Kimbilir?..

6 Eylül 2009 Pazar

Çekilmemiş Filmler-im-den Notlar / 21

İç / Gece / Belirsiz bir mekan / Adam klavyede yazar
_____________________________________________

..ben sana pervaneyim. Aynadan baktığında göremediğin tek göz benim. Ayın etrafında döndüğü dünya, dünyanın etrafında döndüğü güneş benim. Yuvarlağın hiç ulaşamadığı merkez noktası, merkezde sonsuz sayıda kesişerek yuvarlağı oluşturan her çap benim.
Pi sayısı kadarım. Sınırsızım hiçim. Pervaneye yaklaştıkça kopan kelebek, ışığa yaklaştıkça yanan böcek, güneşe yaklaştıkça balmumundan kanatları eriyen bir denek. Etrafında dönüp dolaşmak benim harcım, ulaşamamak yapı iskeletim. İhtirasım tuğlalarım, sevincim kiremitim. Hiçir zaman bitirilmemiş evlerde söylenmiş şiirlerim.
Erimiş şekerden cadı evlerim. Cebimde geceleyin yol gösterecek el fenerlerim. Minik kırıntılarını yollara döktüklerim. Dönüp arkama bakmadan yürüdüklerim..
...madem ilk dolunayda eve dönmeyecektim, neden yollarımı aydınlatmak istedim. Gizli güçlerin bilir mi, sorsana?..

2 Eylül 2009 Çarşamba

Çekilmemiş Filmler-im-den Notlar / 20

İç / Gece / Belirsiz bir mekan / Adam klavyede yazar
______________________________________________

...haklısın, hayatta bir sürü acılar çektik. Ne istediğimizi bilemedik. Bildiğimizde söyleyemedik. Söylediğimizde istemedik. Dengesiz büyükerimiz oldu, manyak öğretmenlerimiz, bir türlü en iyi arkadaşları olamadığımız en iyi arkadaşlarımız, maalesef uyum sağlayamadığımız ve maalesef mükemmel uyum sağladığımız sevgililerimiz ve telaffuzu ölümden beter eski sevgililerimiz oldu, çekilmez yöneticilerimiz ve dayanılmaz elemanlarımız oldu, ne çok insanla, olayla, düşünceyle uğraşmak zorunda kaldık. Ne çok yalan dinlemek ve söylemek zorunda kaldık. Kaybetmekten korktuk, kazanmaktan korktuk, geçmişten korktuk, gelecekten korktuk, yalnızlıktan korktuk, bağlanmaktan korktuk, gitmekten korktuk, kalmaktan korktuk, unutmaktan korktuk, unutamamaktan korktuk, uçmaktan korktuk, inmekten korktuk, başkalarından korktuk, kendimizden korktuk.
“ Korkma ben varım! ” demedi kimse.

Haklısın; para yok, aşk yok, değişiklik yok, rahat yok, anlamı yok. Hüzün güzel bir şarkı, ıstırabın yıkıcı hazzından vazgeçmek zor ve özlemek insana hala ölmemiş olduğunu hatırlatıyor.
Ama artık bavulu toplayıp gitmek lazım. İstikamet kargaşa.

...böyleyken böyle. Bazen sadece memnun olmak lazım. Bugün, bir dilek hakkımı tuttum ve bıraktım.

Sen sakın bırakma.