31 Mart 2012 Cumartesi

o . g . s .

Gözlerin kapandığı andır, anıdır görmenin şu anı ve her türlü arkeolojisi anıların - dünün ve yarının. Gözlerin kapandığı andır; karşıya geçmek, ya da kalmak.
(...)

y a ğ !


fotograf: umayumay

Bana sorarsanız yağmurun güzel olması; ne koşarken denize fırlattığı topuklu ayakkabıları, ne kahkahaları, ne ıslak saçları, ne de hiç öğrenemediğim adı. Yağmurun güzel olması; susmamız karşılıklı... Bana sormayın.
(...)

30 Mart 2012 Cuma

i d d i a



Gerçek netleştikçe katılaşıyor, hayalin hafifliği taş atmadan da can acıtıyor. Kaybolmak kolay; esas, bulunmak zor. Kendini buldun mu gerçekleşir hayal..her şey birbirinin içindeyken sende mi yani?..

(...)

29 Mart 2012 Perşembe

t o m b a l a



Yokmuş gibi davrandığımız, arkamızı dönüp promilimizi yükselttiğimiz o büyük ve daima ihtimal dahilindeki şey. Deliliğin meşru olduğu sakin sonsuzluk. Gerçek diye tutunduğuna deja vu hissiyle gülümseyen tehditkâr kişi. Tanıdı beni, arada kendine doğru çekecek ayağımı. Kötü bir delik açtı, ordan istediği zaman istediği kadarını alacak bundan böyle.
(...)

28 Mart 2012 Çarşamba

ç i n k o l a

fotograf: umayumay

Aklıma düştüğü-n bir anda elimi torbaya daldırdım yine. Elime gelen ilk kâğıdı alıp içinde ne yazdığına bakmadan altından çakmakla yaktım. Sayılar ve kelimeler döküldü, ayağımın önünde duran kül yığınına daha yakından bakmak için eğilmiştim oysa ki. Başucumda bir kitap var, birisi yazmış epey para kazanmış olmalı. 64. baskı herkese nasip olmaz ama bu bana yapılan kaçıncı baskı bilmiyorum, saymayı deneyeceğim bundan sonra. Bildiğim bir şey varsa; elektrik süpürgesi diye süper bir icat çıkmış, istediğin her şeyi içine çekebiliyorsun. Her şeyi seni bile.
(...)

y a v a ş !



Yaprak kıpırdamıyordu, sen kıpırdamıyordun. Kıpırdadım sonra, gittim. Biletimde 'zorla bindirildi. gözleri arkada kaldı, bagaja koyduk' yazılıydı. Öyleydi. İlk mola yerinde sesini gördüm, kıpırdamıyordu. Tuşlarına basıyordum sadece, yere bilmem kaç yıl önce döşenmiş karo taşlarının. Adını yazıyordum ayaklarımla. Sen yine kıpırdamıyordun. Sen uzaktaydın, kendi bilinmezliklerinin içinde.. kendi çözümsüzlüklerinin içinde. Ve kıpırdamıyordun. Nereye gitsen, ne söylesen hepsi 'sana' doğruydu. Sen kıpırdamıyordun - ben kıpırdamıyordum. Kıpırdamıyorduk / k ı m ı l d a mıyorduk.
(...)

27 Mart 2012 Salı

p e r f o r a t ö r

fotograf: nergis akıncı

Gelirsen; gidersen varlığınla acıtacağını bildiğin kalbi, gitmeyerek, gelmeyerek acıtmanın kalıcı acısı. Ne yaparsan yap, varlığınla acıtıyorsan onu ve dönüp bakmaya başlıyorsun. Burada olmanın anlamı; burada değilken ben buradayım, gidemiyorum da... Işığı kapattım, sessiz-lik-lerle doldurdum delik ceplerimi.
(...)

26 Mart 2012 Pazartesi

g a m i



Orada geçmesini bilmeyen bir zaman içinde yaşadık, ölçülebilme olasılığı olmayan bir uzamda. Zaman'ın dışında bir geçitte, uzamdaki gerçeklik tarzlarını yadsıyan bir esnemede...Kaç saat, sıkıntımın beyhude eşlikçisi, mutlu huzursuzluğun kaç saati kendilerininin taklidini sundu bize...Ruhun küllerinin saatleri, uzamsal özlem günleri, dış manzaranın iç yüzyılları..Ve hiçbir zaman kendimize kütüphanelerde sesli kokuların orkestralarında yinenenleri sormadık...Yeşil şehvetleri, çağrıldıkları yola gölge ve dinginlik getiren ağaçlar..Adı, sanki onların etlerini dişlemiş gibi olan meyveler...Bir zamanlar mutlu olanlardan geriye kalan gölgeler...Yanıbaşınızda esneyen kırlığın en içten gülümseyişi olan açıklıklar, bütünüyle açık olan açıklıklar...Ah çok renkli saatler...An-çiçekleri, dakika-ağaçları, ah uzayda sabitleşmiş zaman.
.......
Uyanıyorum. Yüzüm gözyaşlarıyla ıslanmış. Yanaklarımdan aşağıya, dudaklarıma kadar akmışlar ve ilk hisstetiğim şey tuzun tadı olmuş; o tuz ki, az önce bu şevkatin, hüznün ve denizin umarsız bileşimini yaratmış olmalıydı.

25 Mart 2012 Pazar

k e s i n t i

fotograf: umayumay

"sen-bulanık kim-likler bul bulabilir-sen, bildik sular a dal dalabilirsen, bu anlık sapmalar-la yön elebilir-sen ki; iksir-ler mi çare, iç içebilir-sen"
(...)

24 Mart 2012 Cumartesi

s o n



Z raporu:

Kapıyı açtı; kapı açıldı karşısında karşısı vardı, kapıyı kapattı kapı kapanmadı. Kaldı... Kapıyı açmak, beklemenin kesin bir işareti mi? Kapıyı açmamak, beklemiyor olmanın kesin bir işareti mi? Hiçbir yere evrimleşmeyen zaman, zihinlerden silinip gidecek mi? Neyse; yeniden başlamak diye bir şey yok-muş, iyisi mi zamanın olmadığını söyleyelim.
(...)

i l k



A raporu:

Sadece katı, köşeli durumlara dayanamayan kalbim; yuvarlak, yumuşak bir yalnızlığa bürüdü beni. Yoo, yakınmıyorum. Artık içimde çiçek, kuş ve çarpıntıdan çok, gökyüzü ve toprağı barındıran sonsuz bir ağaç var çünkü.
(...)

22 Mart 2012 Perşembe

t r a n s k r i p s i y o n



Bazen durduk yerde pek çok şey boğar insanı…İnsan, ansızın kendisini ölümüne yoran ve yıldıran şey(ler)in yaşadıkları güzellik uykusundan - halbuki ve aslında içimizdeki bütün kötülükleri toprağa vererek - uyanmışken, Cazibe hanımın gündüz düşleri cazibesini de, gündüzlüğünü de, düşlüğünü de kaybetmişken; bizim olmuş ya da olmamış hiç olmasını istemediğimiz veya neden bizim değil diye hayıfladıklarımızı toparlayıp kolilere doldurarak en yakın hayırsız adaya kargo ile karşı ödemeli yolladım. Güncel dönem borucunuzu mu, tüm borcunuzu mu kapatacaksınız?..diye soran sesli yanıt sistemindeki cırtlak sesli kıza; tamamını kapatmak istiyorum mümkünse, ben ve senin gibi hayata cırtlak açıdan bakan ve kü/çüklerle ömründe en az bir kez uğraşmak zorunda kalmış ve ses tonuna bakılırsa üç vakte kadar uğraşmak zorunda kalacak senin gibileri de beraberimde kapatmak istiyorum diye yanıt verince, kızın bu konuşma kaydediliyor biliyor musunuz bile dedirtmeyen hıçkırıklarına sarılarak uyumak, hiçkimsenin teselli edemeyeceği kırılmış genç kız kalbini kolilerden arta kalan şeffaf koli bandıyla bantlamak istedim ki kırık olduğu ta uzaktan belli olmasın. Ne kadar gövde içinde ve taş vücutta bile olsa bir kalbin kırıklığı dudakların ucundaki miniminnacık kıvrımdan belli olur çünkü..

d e m



Aşkı ne zaman unuttular? Aşkı ne zaman unuttunuz, ne zaman unutuldu aşk?
Bu hangi kaynağın parıltısı böyle dağlayan gözlerinizi. Yüreğinizin, yüreğiniz ki; evi ruhunuzun, yaşam ateşiniz, saflığınız, sevginiz, bunca mı zor hatırlamak? Parlayan, ışık saçan kaynak sizsiniz, aşk sizsiniz, sevgi siz, saflık, sevinç, tatmin siz!
(...)

21 Mart 2012 Çarşamba

m a r j



Poligamik aşısı vurulmuşken kısık ateşte pişiyor insan ne de olsa, hatta bazen kısık da olmuyor ateş kavruluyorsun...bu döner sahne ikimize yeter mi acaba, yoksa dar mi gelir bize...sen öğrenebildin mi kadın beyninin kasada saklı şifresini, gizemli suların en derine akması için gerekli kombinasyonlar elinde mi...Vasatlığa katlanmak zor. Çok kesin, miniskül ayrıntılar. Dışarıdan ya çok besleniyorum ya da tamamen aç kalıyorum....renkler, dokuklar, kokular, sesler, sözler ve bütün bunların binlerce kombinasyonla bir araya gelişi. Geri dönüşü yok. Buna mecburum. Sadece ucu kımızıya boyanan harfler değil, bir de senin onlardan birini okumuş olma ihtimalin var. Bu yüzden tek tek anlattırmak isterdim kaç kere...gözlerinle görebilmek isterdim., Hepsini ayrı ayrı olabilecek bütün ihtimalleriyle canlandırdım, tekrar tekrar, defalarca. Gereksiz bilgi, hayal gücünün mamüllerine nazaran hafif, ama gene de gereksiz, boşveer.
Dedim ya benimki karmaşık kombinasyonlarla ilgili. Bu yüzden o kadar güzeldi ki çok şey. Kal !

20 Mart 2012 Salı

d ö n g ü

fotograf: umayumay

Üzülmek bireysel bir faaliyet. Pet şişede gözyaşına kavramsal sanat diye bile bakmıyorlar ve nihayetinde de üzüntüyle sevmek arasında bir tahteravalli var. İnsan kıçı kırmamak için tam ineceği anı nasıl biliyorsa, öyle hassas ve hayati bir nokta. Tepede kalmış; üşümüş, sıkılmış, 'amma uzattın be, üzülme geçer' diyor kalp.
(...)

19 Mart 2012 Pazartesi

z o o m



Pencereden bakınca;
eksikliğimizin cıva saatinde düzenli ararlarla düşen su damlaları, gerçekdışı saatlerimizin sınırlarını çiziyordu. Hiçbir şey kayda değmez uzağım benim, hiçbir şeyin kayda değmediğini bilmenin ne kadar hoş olduğunu bilmekten başka...
Pencereden bakınca;
ah ezilmiş mutluluk.. Ah sürekli kavşaklarda olma hali. Düş görüyorum ve bilincimin arkasında bir şey benimle birlikte düş görüyor. Varolmayan bu başka birinin düşü değil miyim belki de ben.. pencereden bakınca.
(...)

18 Mart 2012 Pazar

s t a j

fotograf: umayumay

Gözlerin kapandığı andır, anıdır görmenin şu anı ve her türlü arkeolojisi anıların - dünün ve yarının. Gözlerin kapandığı andır, karşıya geçmek ya da kalmak.
Kendini tarif et-men gerek-mez anılardansındır, kozana gir ve ol. Duyusuz olma hali-dir. Aşk yaşarken öl-düğün, gözlerin kapandığı andır. Aşk; ne ellerin, ne ayakların, ne-fesin ne-fsin (kırbaçın şakladığı o andır bel-ki örümceğin tek bildiği ör-mek)..
ve gözlerime sızar karanlık sızısı kumulların hiç açmasam sırat bilip an’ımı aynasında saklayıp, sır olsam, sır olsa yüzüm kendime sır-at binsem, çıksam git-sem aşk, gel-sem aşk!
(...)

17 Mart 2012 Cumartesi

8 5 A



Gecenin bir yarısı sinir uçlarımda; uykularımdan dört gözkapağı önce enjektelenmiş hayli asetonlu şuh bir kahkaha patlıyor odamda.
Bu berrak ve bir o denli berbat elektrikli halüsinasyon aklımda.. ki; atlıkarınca fabrikasından karaborsalanmış ve değeri ancak sahte bir çarşaf yanığı akşamdan kalma karşılıksız bir panayır bileti alıyor-um. Pirinç dökümü bir parlaklık az sonra ruj suyuyla tütsülenmiş kırmızı bir dudak aralığını dinamitliyor peşpeşe. Beynimin içinde greyfurt soyan ekşi palyaçolar içki içiyor!
....
ara
....
Hiçbirşeyi yenmeye ihtiyacımız yok belki. Nerden çıktı bu mucadele, ilk kim başlattı. Bedenim, beni bana gosteriyor tekrar tekrar. Ben; bedenimden öte aslında, ama bedenimin içinde. Görmek istemeyince irileşiyor, ağrıyor, kist oluyor her soru. Yazı, sadece birşeyleri birleştiriyor ama; soyundukça yazasın gelir hele ki soyunda kelimelerinin puştluk varsa.
...........
bitti.

m i n i



Neden güllerin sıradışı olmasını ister insan? Ya da günlerin? 'Her günüm ıstırap , her günüm keder' şarkısının nesi var? Beğenmiyorsan dinlemezsin. İpod 'da bir sonraki şarkıya geçmek o kadar kolay ki artık. Hayatımı ipod da shuffle(!) yapmak istedim birden. Olaylar sıra-dışı olsun ki ben de beğeneyim, sırasıyla olunca çok sıkıcı oluyor.( dedi )
Ben de;
- Pencereyi aç, ya da ipi çek .. (dedim)

(...)

15 Mart 2012 Perşembe

l a b i r e n t



Bir zamanlar taş gibi iradem vardı. Yıllar ve yıllar boyunca, defalarca denedim, kıramadım. Telefon kablolarını kopardım, eşyaları yerle bir ettim, olmadı. Böyle sevemedim ben, sevdiğimi söyleyemedim ,çatlayacağım dedim, çatlasam da ne varsa dökülse hepsi. Taş oldum, boynum tutuldu sırtım tutuldu, çenem, kasıklarım (en çok ) sorma işte kımıldayamaz haldeydim ben. Bilsen ne kadar çok çektim. Ben taşlaştıkça, etrafımdaki gürültü arttı. Zaman fokurdayan tencere zamanı, gürültü ve kalabalıkla çevrili olmak büyük başarıydı. Annemin kehaneti (yalnız kalacaksın!) gerçekleşmedi. Sessizlikle boşalmak mümkün - sessizlik ancak yalnızlıkla. Peki yalnızlık ne zaman?
Elim tanıdık bir dehşetle telefona gidiyor şimdi. Karşı taraf, kalıcı servis dışı olduğunu söylüyor. Ben inanmıyorum. Pencereden baktığımda yine ' gece geçen gemiler' i görüyorum. Sessiz...“ sessizlikte insan zihinsel halleri büyüyüp korkunçlaşır, ama ardından gelen o dipteki, ürkütücü zamanlara değer..
Biliyor muydun:
Burada hiç ayna yok. Burada hiç lamba yok. Burada hiç perde yok. Burada hiç anne yok.
İyi geceler ( dedim).

14 Mart 2012 Çarşamba

k ı r m ı z ı b i b e r

fotograf: umayumay


Kelimeler çocuk gibi?. Doğarlarken senin ama doğduktan sonra hayatın. Ya salmayacaksın karanlık bir dehlizde çürümeye bırakacaksın... Ya da salacaksın böyle kıpraşan bir ekranda, gelinlik altı beyaz jartiyerlerle gerdekten önce orospuluğa başlayacaklar.

(...)

m a t a t a r

fotograf: umayumay


Ya yazdıklarını yaşar insan, ya da yaşadıklarını yazar… gerisi masal. Masallara inananlar çok olduğundan mı yazdıklarını yaşar, yazmayı başarabilen insanlar?
(...)

13 Mart 2012 Salı

p o d



Bir değil iki olsalar da, tıpkı iki sağlam ayağı gibiler pergelin. Senin ruhun pergelin sabit ayağı; hiç kımıldamaz, diğeri oynamazsa yerinden.

(...)

12 Mart 2012 Pazartesi

ı - ı h !

fotograf: umayumay


Çoraplarını giyiyor rüya - dünyanın kapısı örtülüyor. Artık bu 'deja vu'yla başa çıkmak zor geliyor. Fark etmez, hepsi aynı kapıya çıkıyor. Hafıza ve hayat, rüya ve sabah arasındaki kapı. Açmanın yolunu bulamıyorum. Çilingirin 24 saat hizmetteyim diye vermiş olduğu numara da hizmet dışı.
(...)

k a m p a n a

fotograf: umayumay

Bir ilişki ne zaman tükenir? Son sigaranın neresine geldiğimizi biliriz; ama sarmallar halinde ilerleyen şu hayatta, bir ilişkinin neresine geldiğimizi nasıl tayin ederiz? Gemiyi kurtarmakla canımızı kurtarmak arasındaki geri dönüşsüz sınırdan nasıl geçeriz? Sigarasını yakmaya kıyamayan tiryaki, nasıl kaldırıma çömelip izmarit aramaya başlar? İstatistikler %50 şans veriyor. Ne feci bir oran, oran bile değil. Trenin durmadığı, kimsenin inmediği ama gene de toplamı sayıya bölünce beliren farazi kasaba olmalı burası. Yoksa; bir tarafa düşmeden durulabilir mi %50’de, pür dikkat hiç kımıldamasan bile?..

11 Mart 2012 Pazar

j i k l e



Ay ışığında bütün şehir uykudaydı (ben hariç). Ve gülümseme orada elinin üstünde duruyordu. Eksikliğimizin cıva saatinde düzenli ararlarla düşen su damlaları gerçekdışı saatlerimizin sınırlarını çiziyordu...Hiçbir şey kayda değmez, uzak aşkım benim, hiçbir şeyin kayda değmediğini bilmenin ne kadar hoş olduğunu bilmekten başka. Yaşamımızın içi yoktu. Dışardaydık ve ötekiydik. Birbirimizi tanımıyorduk, düşler boyunca yapılan bir yolculuğun sonunda ruhlarımıza görünmüş gibiydik.
Dışarda, şafak çok uzakta! Ve deniz/orman öylesine yakın, öteki gözlerimin altında!
Derinlerine gömüldüğün kelimelerin hiç bitmesin bana (yazdı gökyüzü). Susma.

(...)

10 Mart 2012 Cumartesi

k a r a n t i n a



fotograf: emre uçar

Aklımdan; kurtulmak isteyen gölgeler, ayırt etmekte zorlandığım nüanslar, üzgün yüzler geçiyor. Acıyı alıyor gibi yapıyor, sonra gizlice daha fazlasını baş ucuma bırakıyorlar. İşte o anda hayatın sokaklardaki uğultusu susuyor... hoş bir bağışıklık.
(...)

9 Mart 2012 Cuma

8 Mart 2012 Perşembe

s e k i z m a r t



Alkolümüzü, fizik, kimya ve matematiğimizi, kolesterolümüzü, açlık kan şekerimizi, zekamızı ölçme ve değerlendirmeye tabi tutabilirsiniz. Seçme ve seçilme sonuçlarımızı, daha tüm sandıkların açılması bitmeden yüzde doksan dokuz doğrulukla bildirebilirsiniz.
Nasıl kurbağa deneyimlemeyi size bıraktıksa, siz de; sevme ve sevilme sonuçlarını bize bırakınız.. ama biliyoruz ki ne söylesek dinlemeyeceksiniz!..
(kutlu olsun!)

d r o p

fotograf: umayumay

Ümidi kestim. Yırtılmış yerden nasıl kayar makas, öyle, kolayca. Ümit bitti ama hayaller bitmez. Herkese tavsiye ederim, ümidi keserek dikiliyor güzel elbiseler. Ümidi kesmekle önleniyor israf. Açık bırakılan kapı, kapalısından çok daha tedirginlik verici. Geride kalanları yoklamanın bir değeri yok. Hepsini ona bıraktım. Zaman nasılsa çarelerine bakar. Kalp temizliği; ilkbaharı sevmeye başlamakla aynı şey. Yine de; takvim yapraklarını gün bitmeden kopartmayalım.

7 Mart 2012 Çarşamba

k a v ş a k



Ne yasak, ne değil? Ne helal, ne haram? Kim, kiminle, nerde, ne yapacak, buna karar verecek mekanizma kim? Benimkine ben karar veririm, karardan sonra dönmem-dönemem. Ben kendi içimde yolculuğa çıkıyorum. Biletim cam kenarı şoför arkası. Aslında kendim kullanmak isterdim ama yollar çok virajlı. Gel seni de içimde bir yolculuğa davet ediyorum, ben baştan sona ilerleyeyim. En sondan başa gel, ortada buluşalım. Evet, ortada. Tüm dünyanın birleştiği noktada. Herşeyin doğduğu ve öldüğü. Herşeyi alabilecek kadar büyük ama hiçbirşeyi almaması için binbir yasakla bezenmiş noktada.
(...)

6 Mart 2012 Salı

m a y m u n c u k



Ne zaman burkulsam, ağrısam, incinsem, özlesem, yansam, yenik düşsem, kimsesiz kalsam; her biri çoktan açılmış bir yoldan kolayca ilerleyerek, daima ve hep aynı yere varıyor. İlk ve yegane acıya; hasrete, yoksunluğa, aşka, işte tam buraya, kaynağa, yara yerine, aşı izine. Birden, hemen, çabucak, kolayca harlanıyor, hızlanıyor, deviriyor beni, kavrıyor, kavuruyor. Sırrım bu, sihrim bu. Sadece ilk ve bir tek olan. Bu kadar, başka yok. Bir ikincisi, yedeği, jeneratörü, kaçamağı, tekrarı, geri dönüşü, unutuşu yok. Yemin ederim. Meleğim şahit, sadece buna inanır ve ibadet ederim. Sakladığım bu.
Bildiğim; uğruna yaşayıp, özleminden öleceğim ey s e v g i l i - m hayat !..

s a r m a l

fotograf: umayumay


Verdikçe; bir sim uzuyor, bizi bağlıyor iki ucuyla koparılamaz. Çünkü, verilen har geri alınmaz. Verdikçe; bir sim uzuyor, bizi bağlıyor ki, yeterince uzaklaşmadıkça nasıl tutulduğumuzun farkına varamayacağız.

(...)

5 Mart 2012 Pazartesi

s a d o



fotograf: umayumay

Hayat bir iğnenin ucunda ve başında. Deliğinde ve deli-liğimde. Hayatın balonunu deldiğinde, toplu iğne başı kadar bir noktadan da olsa akıp gidiyor orandan ve artık senin değil.
Bir kadın beynine kaç erkek sığabilir? Bir balona kaç kadın ?

(...)

4 Mart 2012 Pazar

a z i z e

fotograf: umayumay


Promili bir geçe ayakkabısı ayağından çıktı. Camdan olanları giymemişti.
Belli bir saatten sonra canını acıtıyordu. Meyhanedeki kurbağaların hiçbiri prens çıkmadı, hepsini öptü. Masama geldi, ben de teselli olarak k a b a k tatlısı ısmarladım.

3 Mart 2012 Cumartesi

k ı r t



fotograf: umayumay
h a z

;hazan-hüzün-hezeyan-her an haz- an an hezeyan-çokça donmuş suyun buz hali-bazen yakartop-azalan bir haz halinin hayali-haz hali-hüzünbaz gözler-ardında ayaz-az az yittiği-yitişi azalan-azaldıkça artan fotoğraf-avaz avaz-tanımlanmazlarsa toz olacak-fotoğraflanmazlarsa dağılacak suretler duydunuz mu patlamayı? -alevi yaksın sızlayan etimizi-gülüş ve unutuşun denizi-yut bizi-karnımızdaki kıymetli orkide em kanımızın hepsini-insan hayatında kaç defa şimdi ölsem gam yemem der? ve insan hayatında kaç defa ölebilir ki?
d a n.
(...)

2 Mart 2012 Cuma

d ü z e m


fotograf: umayumay

Sadece ucu kımızıya boyanan harfler değil, bir de senin onlardan birini okumuş olma ihtimalin var. Bu yüzden tek tek anlattırmak isterdim kaç kere. Gereksiz bilgi; hayal gücünün mamüllerine nazaran hafif, ama gene de gereksiz, boşver.
(...)