15 Mart 2012 Perşembe

l a b i r e n t



Bir zamanlar taş gibi iradem vardı. Yıllar ve yıllar boyunca, defalarca denedim, kıramadım. Telefon kablolarını kopardım, eşyaları yerle bir ettim, olmadı. Böyle sevemedim ben, sevdiğimi söyleyemedim ,çatlayacağım dedim, çatlasam da ne varsa dökülse hepsi. Taş oldum, boynum tutuldu sırtım tutuldu, çenem, kasıklarım (en çok ) sorma işte kımıldayamaz haldeydim ben. Bilsen ne kadar çok çektim. Ben taşlaştıkça, etrafımdaki gürültü arttı. Zaman fokurdayan tencere zamanı, gürültü ve kalabalıkla çevrili olmak büyük başarıydı. Annemin kehaneti (yalnız kalacaksın!) gerçekleşmedi. Sessizlikle boşalmak mümkün - sessizlik ancak yalnızlıkla. Peki yalnızlık ne zaman?
Elim tanıdık bir dehşetle telefona gidiyor şimdi. Karşı taraf, kalıcı servis dışı olduğunu söylüyor. Ben inanmıyorum. Pencereden baktığımda yine ' gece geçen gemiler' i görüyorum. Sessiz...“ sessizlikte insan zihinsel halleri büyüyüp korkunçlaşır, ama ardından gelen o dipteki, ürkütücü zamanlara değer..
Biliyor muydun:
Burada hiç ayna yok. Burada hiç lamba yok. Burada hiç perde yok. Burada hiç anne yok.
İyi geceler ( dedim).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder