23 Kasım 2012 Cuma

s e p y a


Aynı resmin replikalarıydık biz. Kimimiz; tuvalin renkleri dışındaki yaşamımızda sar-sım-sızdık. Kimimiz; bir deniz mağarası kadar kuytu ve serin siyah tuvallerdik... Biz ki; artık resimlerde bile değildik.
(...)

22 Kasım 2012 Perşembe

t e n e f ü s


fotograf: kot
- Sen benim cümlem olacaksın (dedi, dış ses).
- Cümlemiz zaten bir sesiz (dedi, iç ses).
- Sustuklarımı yazmaya çalıştım.. (dedim, ben).
(...)

a s t r o n o m i

fotograf: zino

- Duymak.. dokunmak gibiydi yazdıkların (dedi iç ses)
- Ses geldi ruhuma çünkü.. hem duyurdu.. hem dokundu (dedi dış ses)
- Yalnız değil, birlikte (dedi iç ses)
- Bilmem, ayrımı var mı bu ortaklığın? (dedi dış ses)
- ... (noktaladı iç ses)
(...)

20 Kasım 2012 Salı

k o n s e r v a s y o n


fotograf: rocco

Psikiyatri Kliniği / Gece / İç / 79878 no' lu oda
------------------------------------------------------
Çok haklısın (haklıyım-haklılar), hayatta bir sürü acılar çektik. Ne istediğimizi bilemedik. Bildiğimizde söyleyemedik. Söylediğimizde istemedik. Dengesiz büyüklerimiz oldu, manyak öğretmenlerimiz, bir türlü en iyi arkadaşları olamadığımız en iyi arkadaşlarımız, maalesef uyum sağlayamadığımız ve maalesef mükemmel uyum sağladığımız sevgililerimiz ve telâffuzu ölümden beter eski sevgililerimiz oldu, çekilmez yöneticilerimiz ve dayanılmaz elemanlarımız oldu, ne çok insanla, olayla, düşünceyle uğraşmak zorunda kaldık. Ne çok yalan dinlemek ve söylemek zorunda kaldık. Kaybetmekten korktuk, kazanmaktan korktuk, geçmişten korktuk, gelecekten korktuk, yalnızlıktan korktuk, bağlanmaktan korktuk, sevişmekten korkuk, gitmekten korktuk, kalmaktan korktuk, unutmaktan korktuk, unutamamaktan korktuk, uçmaktan korktuk, inmekten korktuk, başkalarından korktuk, kendimizden korktuk. “ Korkma ben varım! ” demedi kimse... Haklısın (yine); para yok, aşk yok, değişiklik yok, rahat yok, anlamı yok. Hüzün güzel bir şarkı, ıstırabın yıkıcı hazzından vazgeçmek zor ve özlemek insana halâ ölmemiş olduğunu hatırlatıyor. Ama artık bavulu toplayıp gitmek lazım yeni bir yola. İstikamet yeni bir kargaşa.
- Açıl susam açıl !!!
......
Pikseli zengin telefon ekranıma düşen esemes'le uyarıldım.
- Arkandayız! (Kırk Haramiler)
(...)

19 Kasım 2012 Pazartesi

a n t i s e p t i k


fotograf: kara

Psikiyatri Kliniği / Gece / İç / 63882 no' lu oda
---------------------------------------------------------------
Birdenbire; “neden böyle üzülüyorsun? söylesene!” diye bağırdım. 'O' na cevap verdiğimi duydum rüyamda ağlayarak. Şaşırdım. Konunun bununla hiç alâkası yoktu. Ne ayrı, ne barışık, bir tarafta kalabilmek için kafamızı kaç kere duvara çarpmalıydık?.. ama konu tabii ki tamamen bununla alâkalıydı. Sevgisini esirgeyerek sevebilen birinin sevgisini almaya çabalamakla… bir sabah bütün vücudumu kaplayan kızarıklıklarla uyanınca anladım. Sen anlamadın. Bazıları onlar için ne kadar üzülürsek o kadar sevildiklerini düşünüyorlar. Üzülme kapasitem geniş, üzülüyorum sabaha varmayan saniyeler, kolumu yardığımda artık acımayıncaya kadar… çok üzülüyorum, sevmek öyle güzel ki; severken üzülürüm de ne var? Üzüntü; sabunlar, tazeler bazı zamanlar, insan kendi gücünü anlar. Üzülüyorum ve üzülürken başka üzüntülerin üstesinden de geliyorum.
....
Başucumdaki pilli radyoda çalan arya bitti. Hasta bakıcıma, bitti (dedim). Dinlediğiniz için bitti (dedi) anlamsızca.
Haklı; dinlemesem bitmez/di.
(...)

18 Kasım 2012 Pazar

a n

fotograf: alex
A raporu: Sadece katı, köşeli durumlara dayanamayan kalbim; yuvarlak, yumuşak bir yalnızlığa bürüdü beni. Yoo, yakınmıyorum. Artık içimde çiçek, kuş ve çarpıntıdan çok, gökyüzü ve toprağı barındıran sonsuz bir ağaç var çünkü.

(...)

17 Kasım 2012 Cumartesi

ç ı ğ r ı ş ı m


fotograf: kara

O'muydu seslenen ? Gerçekte gören var mı o'nu hiç ? Biri mi görmüş sadece, sadece mi biri görmüş ? Görmüş mü sadece biri ?. Anlaşılan o ki; gören duymamış, duyan görmemiş.. 
Ne bu eksiklik peki, ta  ş u r a n ı z d a k i ? . 

(...)

16 Kasım 2012 Cuma

y e t i


fotograf: umayumay

İç ses: Onu o kadar uzun seveceğim ki; o da beni sevecek (dedi).
Dış ses: Bu adam ya delirecek ya da hepimizi geride bırakacak (dedi).
(...)

15 Kasım 2012 Perşembe

ş e ş


fotograf: mirabilia

Gel ve dinle; her gördüğünden, bir portrenin/öykünün izini sürmeye hevesli acemi sanatkâr: Ne zaman ki; iki mumun aşkına bir üçüncü izin verir, onlar erir...

Aşk, maddenin beşinci hali.
(...)

e g o l o m a n i


fotograf: kara
Ki; 

küçücük bir siyah mürekkep lekesi.. hiçbir şeyin yanıtı değil. Soru bile sormaz. 
Yalnızca bir boşluğu doldurur. 
Tek işlevi budur. 
- yazamadıkların gibi -
(...)

14 Kasım 2012 Çarşamba

k ü ç ü k h a r f


Güzel bir yaz öğleden sonrası. Nevizade sokağı. Gölgelikler altındaki birkaç masada öğle rakısının tadını çıkaranlar. Özellikle bir masa var ki; kalabalık, yaşlar kemale ermiş, çoğunun saçlar pamuk, o da kalmamış ya…Sıkı rakıcılar, ama artık meyveye ve buzlu bademe geçilmiş, sıcağın da etkisiyle muhabbete ara verilmiş. Yan masada genç adam, yakın arkadaşıyla son kadehleri yuvarlamakta. Yaşça küçük olanı, kaldığı yerden devamla: “

- abi, gerçekten hiç mi merak etmedin ya ?
- ettim tabii, ettim etmesine ama..
- peki, hiç mi aramadın bugüne kadar?
- Aramadım.
- O peki, o seni aradı mı?
- Bilmem, belki küçükken aramıştır, ama hatırlamıyorum.
- Özlem, özlem duymadın mı?
- İnsan tanımadığı, algılamadığı şeyleri özler mi bilmiyorum.
- Peki ya o, o da mı özlemedi hiç.
- Her şehrin olduğu gibi, her insanın da bir çıkmaz sokağı vardır.
- Anlamadım?
- “Kendinin birazını bırakıp, başka birinin birazını bulmayacaksan yola çıkma” demiş şair.
- Yani?
- Ne bileyim oğlum, ona sormak lazım, neyse hadi bir nefes alalım. Dostluğa..
- Dostluğa abi, dostluğa.
Garson dilimlenmiş karpuz tabağını yerleştirir tabağa.
- abi yaa..
- evet
- şu arkadaki rakılayan babalardan biri, özellikle de şu baş tarafta oturan pos bıyık, beyaz saçlı var ya.Ya senin babansa ?…
- saçmalama oğlum. Sıcak mı çarptı, yoksa rakı mı?
- Neden olmasın ki abi, hem görsen de tanımazsın ki?
- …
- Abi inan bana, neden olmasın. Dünya küçük derler, hem tipinden de, davranışlarından da sana benzettim valla. Bir arkanı dönüp baksan, hak vereceksin bana.
- Git işine kardeşim, o senin dediğin şeyler filmlerde olur. Yorma bizi şimdi, zaten…bak muhabbeti nerelere getirdin.
- Abi ne kaybedersin ki.. Bak şu işe ya, 30 yıldır görmediğin, bilmediğin ve tanımadığın baban şu an tam arkandaki adam olabilir ve senin umurunda bile değil. Hayret. Benim kafam hiç almadı doğrusu.
- Bak kardeşim, şurada güzel güzel otururken nerden çıktı bu senaryolar böyle. Olacak iş mi hiç?
- Abi içime doğdu sanki. Sen yapmazsan,tanışmazsan, ben yan masaya geçip adını ve soyadını söyleyerek tepkilerini alacağım. Yap şunu be abi, hadi. Sonra pişman olursun, hayat geçip gidiyor. Sonunda baban senin abi baban. Ne demek biliyor musun ?
- Hayır bilmiyorum. Gerçekten de bilmiyorum. İşte bütün mesele de bu ya?
- Hadi be abi, büyüklük sende kalsın.
- Peki kardeşim, kurtuluşum yok. Sen de rahatla, ben de. Ayrıca ne kaybederim ki, kaybedilen kaybedilmiş zaten.
Adam, son yudumu kalmış rakı kadehiyle kalkar. Komşu masaya yönelir, oturan yaşlılar masalarına yaklaşan genç adama merakla bakarlar.
Adam masanın başında başıyla selamlayarak, yükses sesle:
- Hepinize afiyet olsun efendim.
Der.
- Adım, Ömer Turaban
Masadakiler, devamını beklerler bu kendini tanıtmanın. Genç adam yutkunarak devam etmeye çabalar.
- Adım, Ömer Turaban ( ! )
Adamlar birbirlerine bakarlar.
Hiçbirinden tepki alamadığını görünce, sesini alçaltarak kadehini masaya kaldırır.
- Afiyet olsun demek istemiştim yalnızca efendim. Sağlınıza, hepinizin sağlığına….
(...)
(Kamera yükselirken, sokağın masalarında hareketlilik başlar.)

o p t i k


fotograf: laila
Kokusu yoktu resminin. Sen yoktun, resmin vardı. Sen varken, sen olsaydın da - sen yokken, resmin olsaydı. Olmadı.. senle, resmin - ikiniz - bir olsaydı. Oysa ayak seslerine ne de çok yakındım. 

(...)

13 Kasım 2012 Salı

a k s a k


fotograf: umayumay
Pencerem açık kalmış… rüzgârın da esintisiyle sarhoşluk baş ucumda kalmış.. korkularımla yüzleşirken duygularım-uçsuz bucaksız ufuktan-kapamayı bilmediğim bir pencere açmış… meleksiz düşleri seyre dalmış… rüzgârın da etkisiyle uçan halıdan bakarken, hayâllerle baş başa keyif almış. 
K a p a t m a .
(...)

12 Kasım 2012 Pazartesi

. . m e


fotograf: umayumay
-çünkü sen gelmeye niyetlenip bir gün uyansan kalksan hazırlansan ve yola çıksan bile oraya vardığında kimse olmayacak çünkü sen gelmeye niyetlenip bir gün uyansan kalksan hazırlansan ve yola çıksan bile oraya vardığında kimse olmayacak çünkü sen gel-
-Neden hep aynı katta duruyor bu asansör?
(...)

11 Kasım 2012 Pazar

(...)



Yoktu. Yalnız kayıptı, yalnız kalmamıştı, tezgahta tedavülden kalktı dediler, uyan/a/maz artık (dedi) uzaktan bir ses.. artık aydınlık 'yalnız' dediler… Karanlığa ne olmuştu peki? Cesareti eline geçirip esareti yenmiş ve zafer naralarıyla b
eslenen bir nefes mi oluvermişti ? … Sezgilerimi yokladım. Onlar da; yalnızlığı-n, yalnız olduğunu ama yok olduğunu fısıldadılar. Kayıptı, aramak gereksizdi..
'Resimli' ilân vermeliydi; 'yalnızlığımı kaybettim'... bulan ?
(...)

9 Kasım 2012 Cuma

p r o m i l



Anason dönmesi başın saat yönünün tersi, iki şehri okşardı akrep iğneli.. 
ve biz halâ tekrarlıyoruz; geceyi, gündüzü, hüznü, henüzü.
(...)

8 Kasım 2012 Perşembe

u y u m - s u z



fotograf: umayumay
Nöbetteyim. Uyanık olmamı gerektiren, bir kedi gibi karanlıkta da görebileceğim bir anın sermayesini tüketiyorum. Gittikçe köreliyor çevremi saran nesnelerin uyarıları. Kulaklarımın, beynimin kadehine doldurabildiği bir imgeyi yudumlayabili
yorum ancak belleğimin ağ tabakasından. Hatırlıyorum; hiç gün gözüyle görmediğim bu kuru, eğri büğrü, acı çekmekten kasılmış, soğukla biçimlenmiş kuru ağacını zamanın. Ağaç da nöbette. Nöbetimi tutuyor ağaç. Ben nöbet geçiriyorum, zaman geçmiyor artık. Ben bu ağacın sevdalısıyım. Şimdi. Onunum. O orada saplı ben burada ama halâ nöbetindeyim yokluğunun. Şimdi. Çırpınıyorum. Tanıyorum. Zaman doldu. Silahımı teslim ediyorum. Nöbet tuttuğum köşelerde döktüğüm kara saniyeleri toplayacak ak karıncalar besliyorum ve salıyorum bir karganın kanadının altında bir sonraki yüzyıla. Elbet kesişir patikalar da transit yollarla. Üç, beş, yedi, dokuz. Boyunda morarmış bir halkanın çağrıştırdığı urganlarla bağlı sadakat. Kayıp anların anahtarı pır pır eder yüreğim. Nöbette uyuşan benliğimin yerine geçen rüzgarın sildiği ayak izlerinde yittim bir kedinin.
İçim halâ sıcak. Karıncaların dönmesini bekliyorum.. ama kar yağıyor.
(...)

7 Kasım 2012 Çarşamba

k i . .




- Sana bu öyküleri anlattıktan sonra tamamen boşalmış hissediyorum kendimi. Bu öyküler benim sırrım, anlıyor musun ?
- Ne olmuş yani ?
- 'Bunu başkalarına anlatma…' demek istemiyorum.
- Tamam. Ancak, senin sırların şimdi benim de oldu; benden bir parça – ve diğer sırlarıma nasıl yaklaşıyorsam, onun için de aynı şey geçerli. Gerektiğinde tasarruf hakkımı kullanırım. Ve o zaman bir başkasının sırrı olur.
- Haklısın. Sırlar dolaşmalı…
(...)

6 Kasım 2012 Salı

m u t e d i l


Kendinle yüzleşmenin gerekliliğiyle kavrulan dünya, gerçeklik kisvesinden henüz kurtulamamışken, kendi gerçeğini arama gayreti tüketiyor aklı. Gerçekliği kaydırıp, uzatıp esnetip salıvermeli boşluğa..hangi hâli hoşuna giderse. Gerçekle işim
iz ne? O, kanmak için bir mucize sana bana, gerisi de uydurmaca üretilip sunulmakta ötekine berikine..bize ne?. Gerçekliğimi duygularda buldum dersem de kime ne?. Elimde olansa, hoş bir bilmece. Bağışıklık yapmadığı sürece, uçuşsun çarpa çarpa alem denilen tek bir noktaya. Titretiyorsa yüreği işte o zaman..(müsaadenizle)

3 Kasım 2012 Cumartesi

ö z



b e n s a n a p e r v a n e y i m . . . 

Etrafında dönüp dolaşmak benim harcım, ulaşamamak yapı iskeletim. İhtirasım tuğlalarım, sevincim kiremitim. Hiçbir zamam bitirilmemiş evlerde söylenmiş şiirlerim. Cebimde geceleyin yol gösterecek tapu senetlerim. Minik kırıntılarını yollara döktüklerim, dönüp arkama bakmadan yürüdüklerim, sessiz meleğim. 
Pi sayısı kadarım, sınırsızım, hiçim. Pervaneye yaklaştıkça kopan kelebek; ışığa yaklaştıkça yanan böcek, güneşe yaklaştıkça balmumundan kanatları eriyen bir deneğim... 
(...)