13 Aralık 2010 Pazartesi

e t k i n l i k l e r

tuval üzerine akrilik 70x70 2010 s.t.
...bir plazma beden olarak, var edildiğinden beri bekleyen vaatlerin, çiçeğini unutmuş, kabuğunu kurutmuş, ısırığını özlemiş bir meyvenin, kardeşlerinden habersiz, anasından bağımsız, babasız tohumunda, davetkâr ve fakat unutkan efendinin o bildik izini sürdüm; eti toprağa çürüyen, suyu havaya buhar, bir hayalden ibaret yaşam medresesi; şehvetin neticesi, aşkların binicisi, arzunun eğitmen bedenini gördüm; damarlarından bu kocamış ağacın, bu körpe dallarına, köhne köklerden emip de zorla, isimlerini verip, cisimlerini bildirdim tek tek; bu bir mevsimlik geleceğin kozasını daracık dehlizlerden, geçmişten, esrik eziyetlerle taşıyıp, önüme yığan zamanın ruhu; yazıklanma, sen de dene, en karanlık gecelerde, kayıp ormanların kuytusunun birinde, anlam yüklü ağulu çiçeklerin bir anlığına açıverip sana göz kırpıvermesinin bir gün şahidi olabilmek için, bir belkinin peşinden gitmeye değer; değer bir günlük kelebeklerin kölesi olmaya; o vadi var olduğundan beri çok şeyi ister; bak, mavinin neşesi, alevin efendisi, örümceğin emeceği ilk kanla çökecek uykunun beklentisinden yükselen özlemin titrettiği aşk evinin ateşi, sayıklamaların terli gecesi, böceğin zehiri, umudun yangını doğuracak yarınları; yumurta, kozalak, yumru ve tohum; solgun, kuru ve suyu kaçmış, dolaşımları karışmış ilişkilerin şişmiş uru, şaşkın plasentası; ne zaman ki iki mumun aşkına bir üçüncü izin verir, onlar erir; aşk, maddenin beşinci hali…
Neredeyse ufuk çizgisine koşut tırmanan, gittikçe incelerek silikleşen, bir türlü tepeye varamayan, etrafını kuru otlar bürümüş, hiç yolcusu olmayan, yer yer de kesişen patikalara bakıp Aşk’ı düşündüm bu sabah, ne tuhaf…

k u l l a n ı l m a y a n m a s a ü s t ü

karton üzerine akrilik 50x50 2010 s.t.

Kimin acısı bu - zihin kanar mı bunlara - arzuların esareti - ıpıssız kumsallarımızda bir gün - ayak izsiz sessiz - bir zihnin keşfi - bir kumsal düşün - düşünün içinde - görüp görebileceğinin en güzeli - ama öylesine ıssız ki - yani sensiz - ve ayak izsiz -

d ü n y a u y k u a r z u b e d e n z i h i n b e k l e n t i u m u t h a y a l o y u n a c ı

Yunus gibi de olmuyor ! Budha gibi de olmuyor ! Sokrates gibi de olmuyor ! Robenson gibi de olmuyor !

11 Aralık 2010 Cumartesi

h a v a d u r u m u

35x50 karton üzerine akrilik 2009 s.t.
Nöbetteyim. Uyanık olmamı gerektiren, bir kedi gibi karanlıkta da görebileceğim bir anın sermayesini tüketiyorum. Gittikçe köreliyor çevremi saran nesnelerin uyarıları. Kulaklarımın, beynimin kadehine doldurabildiği bir imgeyi yudumlayabiliyorum ancak belleğimin ağ tabakasından. Hatırlıyorum, hiç gün gözüyle görmediğim bu kuru, eğri büğrü, acı çekmekten kasılmış, soğukla biçimlenmiş kuru ağacını zamanın. Ağaç da nöbette. Nöbetimi tutuyor ağaç. Ben nöbet geçiriyorum, zaman geçmiyor artık. Ben bu ağacın sevdalısıyım. Şimdi. Onunum. O orada saplı ben burada ama hâlâ nöbetindeyim yokluğunun. Şimdi. Çırpınıyorum. Tanıyorum. Zaman doldu. Silahımı teslim ediyorum. Nöbet tuttuğum köşelerde döktüğüm kara saniyeleri toplayacak ak karıncalar besliyorum ve salıyorum bir karganın kanadının altında bir sonraki yüzyıla. Elbet kesişir patikalar da transit yollarla. Üç, beş, yedi, dokuz. Boyunda morarmış bir halkanın çağrıştırdığı urganlarla bağlı sadakat. Kayıp anların anahtarı pır pır eder yüreğim. Nöbette uyuşan benliğimin yerine geçen rüzgarın sildiği ayak izlerinde yittim bir kedinin.

İçim hâlâ sıcak. Karıncaların dönmesini bekliyorum..ama kar yağıyor.