31 Ağustos 2011 Çarşamba

1 0 + 1

fotograf: umayumay

Psikiyatri Kliniği / Gece / Gündüz / 5534 no' lu oda
---------------------------------------------------------------------
Ah, bu çok sevdiğim benim. Hemen başını getirecektim ama sonra on kelimeyi gördüm, heyecanlandım. Oraya yazmayı çekiniyorum ya, hazır siz buraya gelmişken, ben de kendi on'umu buldum. Onbir. Bir tane de bonus var, veya yedek. Duruma göre değişir.

gönül
keder
özlem
hayal
sessiz
hafıza
can
sevinç
hasret
var
başa dönelim:
Biliyorum gölgede senin uyuduğunu albümlerden, bir deniz mağarası kadar kuytu ve serin. Hazların aleminde yumulmuş kirpiklerin ve yüzünde bir tebessüm bu ağır öğle sonu.


........
Konsültasyona gelen hekimlere; 'prostat 'lı iletişim' için ilaç yazmasını istedim.Boş boş baktılar yüzüme.


.

29 Ağustos 2011 Pazartesi

p ü f f !



( ustam; çırak olacak yaşa geldin dedi günlerden bugün..yaşım, çok.)

Psikiyatri Kiniği / Gece / Gündüz / İç / Dış / 29081955 no' lu oda
-------------------------------------------------------------------------------------- 
...ne zaman burkulsam, ağrısam, incinsem, özlesem, yansam, yenik düşsem, kimsesiz kalsam; her biri, çoktan açılmış bir yoldan kolayca ilerleyerek, daima ve hep aynı yere varıyor. İlk ve yegane acıya, hasrete, yoksunluğa, aşka, işte tam buraya, kaynağa, yara yerine, aşı izine, göbek deliğine, bene… birden, hemen, çabucak, kolayca harlanıyor, hızlanıyor, deviriyor beni, kavrıyor, kavuruyor. Sırrım bu, sihrim bu. Sadece ilk ve bir tek olan. Bu kadar. Başka yok. Bir ikincisi, yedeği, jeneratörü, kaçamağı, tekrarı, geri dönüşü, unutuşu yok. Yemin ederim. Sadece buna inanır ve ibadet ederim. Sakladığım bu.

Bildiğim; uğruna yaşayıp özleminden öleceğim ey s e v g i l i - m hayat !.
..........
Hastabakıcım ve ziyaretçilerim sürpriz doğum günü partisi için deniz kenarına indirdiler. Bir dilek tut ve üfle dediler.

- Püfff!!
.

28 Ağustos 2011 Pazar

o t o s t o p

fotograf: umayumay

Psikiyatri kliniği / Gece / İç / 537783 no' lu oda
---------------------------------------------------------------
" Gitmeyin" diye buyurur çağdaş bilgelik, çünkü herşey görülmüş, herşey boşunadır. " Kaçış korkakçadır " der ahlakçılar, insan sorumluluklarını yüklenmelidir." Kaçış yararsızdır " der çağdaş ruhbilim, insanın gölgesi, nevrozu, sıkıntısı yakalar onu her zaman. "Ben" bir hapishane, dünya da onun uyanık gardiyanı. Öyle olsun. Yine de dünya bize onu adımlama isteği verecek, kendimizi onun yorulmak bilmez, tükenmez çeşitliliğinin tadına varmaktan başka bir doğrulamamız olmaksızın onun kollarına bırakmanızı sağlayacak kadar zengin, kendi içinde çekici.

.....

Enis Batur' un esemes'iyle uyandım: " pencere pencereye, ayna aynaya karşı durmuş, gelmiş, denk gelmiş: kendi gözümün Velasquez' iyim şimdi.

Cevap yazdım: bir kılavuz olsaydım, diyor yolcu, bir yolcum olsaydı.

.

ş i z o i d

Psikiyatri Kliniği / Gece / İç / 856675 no' lu oda


----------------------------------------------------------------
" iki ayrıntılı düş arasında buruşuk bir yatağın çerçevesinde herkes kendi bedbahtlığını yapışkan bir lolipop gibi emerken bir utanç kaplıyor ki amansız - sanki kara çarşaflara kundaklanmışız namussuz bir ahlak duygusuyla - böyle müsrifçe akıtmak yerine keşke nikahlansaydık beyaz tül biçiminde sahip olduğumuz eninde sonunda bu tuhaf beden değil mi kendi tenine hapis - bir de hiçbir yürekten kucaklaşmaya yer bırakmayan uzun bir ıstırap - buna da şükür tüylerimiz var acıyı hafifletmek için - geceyi belli bir ritimle gıdıklayan süpürgede dudağımı dişliyorum soluğum kesik - şimdi hiçbir şeysin hiçbir şeysin - lağım fareleri gibi önce üfleyip sonra kemiren bu pis gecede zafer benim - daha da diye yükselecek bir ses çıkmıyor ve nedir şimdi bu üstüme yığılı beden (bir cam çatlıyor aramızda) artık giyinmeliyiz - hemen giyinmeliyiz".



......
Neyse ki; ben uzaktan bakmaya alışığım, bir de kaybetmeye dair tatlı bir zaafım var.

.


27 Ağustos 2011 Cumartesi

ö s t r o j e n

fotograf: umayumay

Psikiyatri Kliniği / Gece / İç / 54673 no' lu oda
--------------------------------------------------------------
hayat diye bir şey yok > sürekli aynı cinayeti işliyor bir katil> hep aynı tuşu basıyor devlet dairelerindeki daktilolar> klavyeler hep aynı şeyi soruyor google' a> gitarlar hep aynı akoru basıyor> anneler hep aynı makarnayı pişiriyor çocuklarına ve aynı sıkıcı iç çamaşırları ile giriyorlar yatağa> şoförler hep aynı viteste kullanıyorlar arabayı> sevgililer hep aynı pozisyonda sevişiyorlar> kumandalar hep aynı kanalı gösteriyorlar hangi düğmesine basarsan bas> şişelerden hep aynı sıvı akıyor üstlerinde ne yazarsa yazsın> gelinler hep aynı gelinliği giyiyor moda ne olursa osun ve kadınlar hep aynı çocuğu doğuruyor hastane koridorlarında> doktorlar hep aynı ameliyatı yapıyor hastanın neresini açarlarsa açsınlar> kediler hep aynı yerlerini yalıyor tüylerinin> yağmur hep aynı çisillikte yağıyor> arabalar hep aynı beygir gücüyle hareket ediyor ve hep aynı yöne gidiliyor yollardaki envaiçeşit işaret ve işaretçiye rağmen> asansör hep aynı katta bekliyor> dünyanın en yüksek binasını yapmaya çalışanlar hep aynı katı inşa ediyorlar> kumarhanelerde rulet hep aynı sayıyı gösteriyor> geçmişi de geleceği de cinsiyeti de olmayan bir şarkıcı hep aynı şarkıyı söylüyor ve hep aynı yerinde elektrikler kesiliyor canlı olmayan yayının> mum hep aynı hizayı yanıyor> kitaplar hep aynı cümleyi yazıyor sayfalarca> tüm politikacılar hep aynı yalanı konuşuyor kürsülerden> tüm eğitim ve öğretim hayatımızın boyunca hep aynı bilgiyle donanıyoruz sınıf adımız değişse de> güneş hep aynı açıdan doğuyor aynı açıdan batıyor> saat hep aynı saatte anı saati gösteriyor> içine ne katarsan kat tüm yemeklerin tadı hep aynı> ne kadar topuklu giyersen giy boyun hep aynı> kiminle sevişirsen seviş sonu hep aynı aynı dudak aynı eller aynı bacak araları hep aynı> merhaba derken de hoşçakal derken de söylediğimiz hep aynı> severken de ayrılırken de hissedilenler hep aynı> sen ben o biz siz onlar yok her dilde tüm diller hep aynı> dili mişli muşlu geçmiş zaman diye bir şey yok zaman hep aynı> aynadaki ben de bendeki sen de hep aynı> ..... aynanın aynılığından sıkılıp çıktık birimiz dışarı o kadar.
Aynı kal !..
....
Sözcükler arasında duygular dinmemişken radara yakalandım!.

Neyin hızı bu, neyin hazzı ?.

.

26 Ağustos 2011 Cuma

ş a m b r e l

fotograf: umayumay

Psikiyatri Kliniği / Gece / İç / 41097 no'lu oda
-------------------------------------------------------------
... açık görünüşüm ve bunun yarattığı spekülatif karakter tahlilleri, gizli yeteneklerim ve bariz yeteneksizliklerim ve bunun yarattığı 10 üzerinden notlanma zinciri, bütün hepsi, salak bir dünyanın eski moda kapanları! Peynir yemeyen bir fare olacaktım ben, labirentin dışına doğru koşacaktım. Ne hakla beni değerlendirmeye kalkan konsültasyon ekibinin (!) hayatlarını zindan ederken tereddüt etmeyecek, şişesi önümde açılmayan su içmeyecektim.

Sondan başlangıça herşey anlamsız……Giderken başlangıca doğru delidana misali bilinçsizlikte, geçici hevesler geçici nefisler geçici yalanlar ne çabukta zamanı harcadılar.


Ben bir kez bir Aziz yitirdim, o günden beri hep Aziz kazandım. Bol bol yaşıyorum. Ne yapayım?.
......
Başucumdaki ışığı kapattım.

.

25 Ağustos 2011 Perşembe

n o k t ü r n

fotograf: umayumay

Psikiyatri Kliniği / Gece / İç / 90897 no' lu oda
--------------------------------------------------------------
Kainatın tüm seslerine ve titreşimlerine 'açık radyo'nun açılmamış sesinden dinliyorum kendimi. Diyorum ki; Azar azar bu kısmen çifte yaşam düzene giriyor. Sarkacın salınımı. Ben, yavaşlayıp durgunlaşıyor; aşağı yukarı aynı anda, var olmaya ve tasarlayıp gerçekleştirmeye razı oluyorum. Değişen bir şey var. Art arda dönüp gelen düzen bozukluğu halinden; "o ya da başkası" halinden "o ve başkası" haline geçiyorum. Sunulmuş olan her iki dünyaya yönelebilen bir bakış yarattım. Eğer hem uyanıklık, hem de gerçek düşün bir arada olabileceği bir hal bulabilseydik güzel gözlemler mümkün olurdu.

..............
Frekans değişikliği, bir parmak hareketiyle ruh değişikliğine de neden oluyor... ' Beni öldürmeye hançer arama. Bir resim, bir mektup, bir veda yeter'.... 'İstemem bir gölge düşsün sevdama, razıyım ömrümce gönül yarama'....Dediler ki; unutulurmuş gidenler. Olsun, bana aşk dolu geçen günlerin yeter'...
Sesi pek çıkmayan adamlardan biri seslendi: Mesut Bahtiyar'dan şarkılar dinlediniz. Şimdi reklamlar (tatoo reklamları yeni başlamıştı ki) diğer istasyona geçtim..

....
'Wish you were here' iyi geldi.

.

24 Ağustos 2011 Çarşamba

b i a t

fotograf: umayumay


Psikiyatri Kliniği / Gece / İç / 32442 no' lu oda

--------------------------------------------------------------
Uyanık olan zihnim, birdenbire yakındaki nesneleri terkediyor. Arzularım, tam olarak ne istiyorsam, onu oluşturma amacını güdüyor. Ben onların projelerini tersine çeviriyorum. Baştan alıyorum; düzelterek mükemmelleştiriyorum. Büyük bir gürültü beni yukardan aşağı hızla atıveriyor. İkiye bölünmüş oluyorum. Kendimi, tam da bedenimin olduğu yerde düşmüş buluyorum. Kendimi iki ayrı kişi olarak algılıyorum. Bu iki 'var olma', iki 'bulunma' arasında, simetrik süreli bir değişme oluyor. Birbiriyle iletişimsiz iki dünyada işlerim var. Düş görüyorum ya da uyanığım. Görüyorum ya da biçimlendiriyorum. Ellerimden veya masamdan coşkularımın tezgahlandığı mekanlara gidiyorum ve gerçeğe dönüyorum...
..........
Piksel zengini telefon ekranıma düşen esemes sesiyle uyandım. Geceleri balkondan balkona da olsa görüştüğümüz

W. Shakespeare göndermiş: " Bir kusur işlediysek biz gölgeler. Şöyle düşünün, herşey yoluna girer. Diyelim uyukluyordunuz koltuğunuzda, bu hayaller görünürken huzurunuzda. Bayanlar, baylar, çılgın oyunumuzu ( ki yalnız bir düşdü onun konusu ) yermeyin çok. Bizi bağışlarsınız, gelecek sefere daha iyisini yaparız."
(...) ciddiye aldım.
.

22 Ağustos 2011 Pazartesi

b l e n d e r

fotograf: umayumay

Psikiyatri Kliniği / Gece / Gündüz / İç / 54378 no' lu oda
---------------------------------------------------------------------------
" ... sonunda - seninle beraber olduğum anda sen geleceksin - iki defa - birinde sen öteki - diğerinde öteki sen - evet böyle olacak - halbuki ben seni istediğim zaman gözlerime dahi bakmıyordun - sonra ben - sırf öteki beni istediği için onu (sen) istediğim zaman anladım ki öteki (sen) beni istemiyor - meğer o kadar zaman boyunca senmişsin isteyen - öteki değilmiş - şimdi ben sana koşsam öteki gelecek - ötekine koşsam - yok - ötekine koşmam - karışık değil - aslında çok basit."

.................
Sabah ter içinde yataktan kalktım. En son yaptırdığım tahlillerde sevgisizlik oranım normal değerlerin altında çıkmıştı. Doktor size k aşısı yapalım dedi. Aşı-k yapın dedim. Yaptılar ama, sanırım miyadı dolmuş ya da buzdolabına konması unutulmuştu. Yaptıkları yerde morluk oluştu.

.

b e n i s e v e n ö l s e n

fotograf: umayumay

Psikiyatri Kliniği / Gece / İç / 778890 no' lu oda
----------------------------------------------------------------
“.... sevilmeyi sevmiyorum. sevilince omuzum ağrıyor - sevmeyi sevmiyorum - sevince midem ağrıyor. Aşkın kendisini diminütif buluyorum. Ortalığa dökülmesinden, ‘aşığım’ diye böğürülmesinden ....niyorum. Her nevi sevgiyi ticari buluyorum. Annemin sevgisi beni paralıyor, babamın ki özletiyor, onun ki yıpratıyor, bunun ki doyurmuyor. Sevildiğimi anladığım an; sevilmeye hiç uygun olmayan biri olan kendimi sevdirerek birini kandırmış olduğum için kendimden nefret ediyorum. Kimi sevsem, kime kendimi sevdirsem mutlaka birilerine haksızlık, erdemsizlik yaptığımı farkedip utanç duyuyorum. Mümkünse kendi kendime sevilip sevsem ben. Uzaktan sevsem de kimseyi yormasam, hayatlarına karışmasam, sevildiğimi bilmesem de; beklenti, özlem, güçle sınanmasam. Aramadığım sevgiyi onda buldum biliyor musun? tıpkı seni bulduğum gibi tesadüfen. Sevdiğinin ve sevildiğinin farkında değil, başka türlüsünü bilmiyor. Geçmişi sorgulamaya, gelecekten endişelenmeye gerek duymuyor. Hafızası oluşana kadar sürecek bu... sonra: “beni yeterince sevmedin. hayır, çok üstüme düştün. sevginle boğdun.” diye bilmeden kaçırdığım ayarların acısını başkalarından çıkarmaya girişecek."
.........
Yüzümdeki kızarıklıkları sordum, fosfor yeşili keten önlüklü hastabakıcıma. Dün yaptığımız poligami aşısının allerjik reaksiyonudur, birkaç güne kalmaz geçer (dedi).
Burada kısık ateşte pişiyor insan ne de olsa.
.

21 Ağustos 2011 Pazar

v e s t i y e r

/ tuval üzerine akrilik / 70x70 / 2010 /


Psikiyatri Kliniği / Gündüz / İç / 64456 no'lu oda
-----------------------------------------------------------------
( Yıllar önce, bir gün..)

Pasteller, renkli kuru boya kalemleri, sulu boyalar, karakalemlerin sıraları doldurduoğu sınav salonunda tatlı bir heyecan ve sessiz bekleyiş vardı. Gözetmenler; sınava girecek öğrencilere sınav kurallarını hatırlatırlarken, bir yandan da birbirinden farklı renklerde lolipop'lar dağıttılar.
Sınavda istenilen; farklı teknikler kullanarak, dağıtılan lolipopların kartonlar üzerine resmedilmesiydi. Sınav bittiğinde sadece biri teslim edememişti elindeki kartonu.
Neden yapmadığını sordu gözetmen, aday öğrenciye.
Yedim onu (dedi). İlk kez gördüğüm, adını bile bilmediğim o şeyi.. çok güzeldi dayanamadım çünkü. Üzgünüm.
Geçersiz sayıldı sınav notu, elendi yetenek sınavından.
...........
- Bu paket size geldi (dedi) fosfor yeşili keten önlüklü hastabakıcım.
Telaşla açtım özenle hazırlanmış paketi. Tuval üzerine akrilik yapılmış olağanüstü güzel bir resim çıktı içinden. Hiçbir yerinde imza yoktu resmin.
- Kim göndermiş paketi (dedim).
- Lolipop rumuzlu biri (dedi)

Çekiçle çivi istedim hastabakıcımdan.
- Hastane kurallarına göre duvara birşey asmanız yasak (dedi).
............
Dolabımdaki elbise askılarına takıldı gözüm.
Kimi asmalı?..

.

20 Ağustos 2011 Cumartesi

m e z u r a

fotograf: umayumay


Psikiyatri Kliniği / Gece / İç / 43722 no'lu oda
-------------------------------------------------------------
Zayıf düşmüştüm. Güçsüz. Sence sevilmek, bence zedelenmekten. Parçalarımın kime faydası dokunabilir? Kendimden başka şey olmak zorunda bırakmayan kuvvetli birinin yanından ayrıldığımda, yığılmak üzere olduğumu fark ediyordum. Oksijeni kısıtlı herkes gibi, asgari nefes ve hareketle yapabileceğimin en fazlası, hayatta kalmaktı.

Halbuki pek çok ihtimal bana hazırdı: her şeyi yerli yerinde bir yaşam, bonus olarak sevilmelerden hangisini seçersem o, istersem üçü bir arada.Ne istediğini bilen biri, daha ne isteyebilir? Tek yapmam gereken ayakta kalmak, bir tebessüm ‘evet’ manasında, yumruğumu sıkmayı bırakmak, bu kadarcık. Ben kendi zorluğuma dayanamazken, ‘bak zorluğu sevenler de varmış’ diye gülümsüyordu kuvvetli insanlar. Bu çılgın kalabalıkta, bu oburlukta. Bak herkes nasıl paralıyor kendilerini, böyle sabırla bakılmak inan ki ikramiyedir.

Ama ben yığılmak üzereydim. Bıçağı ensemde hissediyordum, belki vurulmuş bile olabilirim, ılık bir şey akıyor içime.

Düştüm..

Maşuğu denememeli insan, hele böyle ölüm kalım meselelerinde. Ama düşüşte uzlaşma aranmıyor ki. Düştüm ve düşerken oh dedim, veya ah!. Zemin yakaladı sırtımı, dedim ki: işte buraya kadar. Ama biri gelir de elini uzatırsa, yeryüzünden aldığım bu güçle onu mahvederim. Eğer düştüysen düşenin ne beklediğini bilirsin, toprakta, yerdeki küçük otlar, böceklerle yan yana, büyük gökyüzüne karşı. Böyle denedim, senin aşk, benim yamyamlık dediğim şeyi. Gözlerimi yumdum, dizlerimden itibaren hissetmeyerek, ’al’ dedim. Ben aşkı uğruna feda edilenlerle ölçerim.
.......
İyelik eklerini sevdim (dedi) ziyaretçim esemes 'lerinde.


.

19 Ağustos 2011 Cuma

t e r s / y ü z


fotograf: umayumay

Psikiyatri Kliniği / Gece / Gündüz / İç / 335628 no'lu oda
---------------------------------------------------------------------------
< ya postacı? posta soruyor< ya idam mangası? kendini duvara dayıyor< ya palyaço? seyircilerin arasına bir topçu mermisi atıyor< ve devlet başkanına sokağın adı veriliyor< ve doğa bir resme uygun olarak resmediliyor< ve dinle! saat kendisinin dışında işliyor< ve bak! aşağıya doğru inen mumlar büyüyor< ve bak! rüzgar çimi taşa çeviriyor< ve bak! yukarı kaldırılan kol aşağıyı gösteriyor< ve dinle! soru işareti emrediliyor< ve bak! açlıktan ölen semirmiş< ve kokla! kar çürüyor< ve sabah bitiyor< ve bir bacağını üstünde duruyor masa< ve berber koltuğunda oturuyor kaçak< ve binanın en son katında bulunuyor tramvay durağı
..........
Uyanarak uykuya daldım ve çekilmez bir düşten yumuşak bir gerçekliğe kaçtım. Uyandığımda fosfor yeşili önlüklü hastabakıcıma; adımın ilk harfinin Ş'den önce gelmesinin bir yararı olmadığını söyledim. Sanırım anlamadı.
.

18 Ağustos 2011 Perşembe

a ş ı ( . )

fotograf: umayumay


Psikaytri Kliniği / Gece İç / 67845 no'lu oda
-----------------------------------------------------------
Çekmecemdeki unuttuğum bir not defterimden okudum.Masumiyet Müzesi'nde gece bekçiliği yaparken tuttuğum notlardandı...hastabakıcım anımsattı.

" ...dünya’ya gelinmesi son seçenek olmalı hayatlarda. Başka bir ortam, belki sessiz. İçinde bulunduğun sıvı dolu balonda kalmayı tercih edebilmeli yenidoğacak yenidoğan olmadan önce. O, kısa; bacaklarımızı karnımıza çekerek yaşadığımız ve sıvı soluduğumuz süre ömrümüz ve hava solumaya başladığımız an da cehennem azabımızın başlangıcı. Sonra sen büyürsün azap büyür, herkes kendi acısıyla başbaşadır aslında. Taziyeler, anlıyorumlar da, yalan. ' Kimse kimseyle bedenini, aşkını, sümüğünü, ekmeğini paylaşmasın, herkesin sıvıları kendinde kalsın yasası' çıkarılsa; ne gerek var aşk meşk çığlıkları atarak çoğalmaya. Çoğalınca, kopan yerin kendini tamir etmez."


..........
- Sen benim yüreğimsin. Bir daha asla çarpmıyor diye şüphe etmeyeceğim.. ..çünkü, yürek; bir yangın ormanıdır.
- Bunu sana kim dedi?
- K
- K, kim?
- Kim' in K' sı.
- ...
.

16 Ağustos 2011 Salı

o d y s s e i a

fotograf: umayumay

Psikiyatri Kliniği / Gece / İç / 78938 no'lu oda
-------------------------------------------------------------
Geçmişte bindiğim taksinin şoförü elinde yakılmamış bir sigara tutuyordu. " Tiryakiyim" dedi. " Öyleyse neden yakmıyorsunuz sigaranızı?" diye sordum. " Yakarsam biter" dedi.

Yaa..yakarsa biter. Yakmazsa; zevki hayalinde saklı ve büyümeye devam eder. Tiryakisi olduğu tat onu tüketirken, alabileceğinden kat be kat, derinleşip budaklanır. Peki ya tam o sırada, bitmesin diye tutuşturmaya kıyamadığı tek ve son sigara, bir rüzgar eser de parmaklarının arasından uçarsa? O zaman ne olur tiryakiye acaba?


.......
Bir ilişki ne zaman tükenir? Son sigaranın neresine geldiğimizi biliriz ama, sarmallar halinde ilerleyen şu hayatta, bir ilişkinin neresine geldiğimizi nasıl tayin ederiz? Gemiyi kurtarmakla canımızı kurtarmak arasındaki geri dönüşsüz sınırdan nasıl geçeriz? Sigarasını yakmaya kıyamayan tiryaki nasıl kaldırıma çömelip izmarit aramaya başlar? İstatistikler yüzde elli şans veriyormuş, bu durumda ömür miâd olarak geçerli bir süre midir? Ne feci bir oran, oran bile değil...trenin durmadığı, kimsenin inmediği ama gene de toplamı sayıya bölünce beliren farazi kasaba olmalı burası. Yoksa, bir tarafa düşmeden durulabilir mi yüzde elli ’de, pür dikkat hiç kımıldamasan bile?

Bunlar, cevaplarını bilmediğim sorular. Kötü bir kaptan, iyi bir tiryakiyim. Sigara içmiyorum ama; annem “bu siyah gömleği artık atalım” deyip duruyor. Üstünde yanık izleri var da...
.............

Bunu daha önce de dinlemiştim sizden (dedi) fosfor yeşili önlüklü hastabakıcım. Olsun..ne mahsuru var (dedim).
Erken teşhis hayat kurtarır.

.

c o g i t o

fotograf: umayumay


Gece / Psikiyatri Kliniği / 75609' no'lu oda / iç
--------------------------------------------------------------
Gecenin bir yarısı fosfor yeşili önlüklü hastabakıcım geldi yine. Elinde katlanmış bir kağıt parçası. Bu size geldi, acilmiş! (dedi) telaşla çıktı odadan.
Güzel bir elyazısı ile o kadar küçük yazılmış ki, yakınlaştım yakın gözlüğümle seninle olmadığım kadar.
....
“ Özlemek, hatta acı çekmeyi özlemek..Yaşamayı hissetmek mi, mazoşistçe, varoluştan tad almak acıyla da olsa. Umulan çoğu zaman acıyla , özlemle yandaş olan sarhoş edici kanatlanma duygusu mu; oysa ve esas, ayakların yerden kesilmesi mi yere çakılma pahasına? Bunu yaratabildiğimizi yapabildiğimizi keşfetmenin bağımlılığı mı döne döne denenen? Nedir bu ? Saçmalık mı? Huzursuzluğu aramak, ama hemen ve öte yandan huzur için yalvarmak mı boşluğa..Yazın lütfen, yazmayı denemeye devam edin, yakaladığınız çizgi sıradışı ve cesaretli ".


....
İmza yoktu notta, hastabakıcıyı çağırıp tam da notu kimin ilettiğini soracacak tım ki; bu kez elinde tuttuğu ikinci notu verdi ve gitti.
....
" Gündelik telaşlar içinde; online check-in işlemleri, havalanan umutların kanadı kırık olarak emeregency landing işlemleri, bu sefer başkaldırmış bir şehrin gözalabildiğine güzel insanları, sizin güzelliğinizden nasiplenmek için daha kaç kurbağa öpmem gerekecek.

Aklım hiç yerli yerince çalışmıyor, sözlük için yapılan çalışmalarda ön saflardayım ve sayfaları okumadan geçiştirip sonraki gelsin derken hiç sızlamıyor vicdanım.

Fiyaskoyu teğet geçtim kimsenin google ın bile “earth” üzerinde nerede olduğumu bilmediği bu gecede uyurken üzerimi örtün diyorum."
...
Öylece kala-kaldım. İçki yasak olduğu için, balkona çıkıp salkım salkım üzüm yedim, gece geçen sessiz gemileri dinledim.
Olsun.

.

15 Ağustos 2011 Pazartesi

u s t u r m a ç a

fotograf: umayumay

Psikiyatri Kliniği / Gece / İç / 355267 no'lu oda

---------------------------------------------------------------
Pikseli zengin telefonumun ekranında senden gelecek es/em/es leri bekliyorum iki durup, bir saate bakıyorum. Saat utanıyor.
Gece... açıkhava. Çırılçıplak. Sırtı dönük. birazdan içeri girecek. görüntü=ender, karmakarışık, baştan çıkarıcı, yanıltıcı tam merkezinden bir ışık parlıyor. O arkası dönük, uzaklaşırken, nereye açılacağı belirsiz derinliğinden gelen ışığı takip eder miyim ben? Ona yetişsem ve hatta dokunsam döner… teslim olur mu?

Ne kadar ve nereye kadar gelebilirim seninle bilmiyor, sana sormuyorum. Ne kadar ve nereye kadar benimle gelebilirsin. Teslim olabilir miyim? Hikayeler hangi koşullar altında devam eder, ne zaman biterler? Bu görüntüyü dondurabilir, saatlerce bakıp kendimi kaybedebilirim. Ama dokunulmazdır- içeri girer- an gider.
............
Ziyaretçim bıraktığı notunda; çok tutucusun demiş.
Evet, tutucuyum ben.Tutuyorum; gülün ucundan ve uçurtmanın ipinden.

.

14 Ağustos 2011 Pazar

s r e t

fotograf: umayumay

Psikiyatri Kliniği / Gece / İç / 443567 no'lu oda
---------------------------------------------------------------
uykuya dalarak uyanıyorum - pencereye gidiyorum ben açılıyorum - ayağa kalkarak öylece yatıyorum - kapıya gidiyorum ve kilit beni çeviriyor - makaralar yukarı çekiliyor ve gece oluyor - soluk alabilmek için suyun altına dalıyorum - kolumu havaya kaldırıyorum ve kolum ateş alıyor - bir gazete satın alıyorum ve bana şöyle bir göz gezdiriliyor - kulaklarıma pamuk tıkıyorum ve haykırıyorum - açık araziye doğru koşuyorum ve ben yakalanıyorum - elimi bir elmaya uzatıyorum ve ısırılıyorum -
.............
Ayaklarım başucumda uyandım... fosfor yeşili keten önlüklü hastabakıcım; umarım yakında düzelirsiniz (dedi).

.

13 Ağustos 2011 Cumartesi

ü s t ü v a n e

fotograf: umayumay

Psikiyatri Kliniği / Gece / İç / 72231 no'lu oda

-------------------------------------------------------------
" sen kıyıdasın ben kayıkta" demek kolay... ne demezsen de. Bir anlam jeneratörü olarak hayata inanmıyorum. Hafızamı yenmenin tek bir yolu var, varoluş ıstırabına yegane deva. Bugün benim teslimiyet günüm. Cesaret ve yemin. Arızalı egomun ayarıyla uğraşmaktansa, önündeki koca tomruğa bakan marangoz kadar hırs ve ağırbaşlılık içinde, en iyi yapabildiğimi yapacağım. Sözcükler birleştiler mi ilk defa ve masum, onlar her şeyi halledecekler. Bugün, bilmediğim Ağustos'un bildiğim günlerinden herhangi biri. Darmadağınık bir odada, p’ leri basmayan -toplap-topl-a savaşım başlıyor. Karnımda beni gebertmek için kımıldanan canavarlarla, mediokritenin sinsi kemirgenleriyle, gündelik yaşamın atik neferleriyle kahramanca dövüşeceğim. Kan kusup “bütün gün ne yapıyorsun?” diye soranlara “kızılcık şerbeti” (hem de buzlu) diye cevap vereceğim. Hikayenin hayata karşı zafer bayrağını dikene kadar pes etmeyeceğim, asla vasata teslim olmayacağım. Bu arada; yakamda erekte bir kırmızı karanfil olacak... karşılaşırsak el sallarım. Söz.
......
Ziyaretçimin ilettiği notu okudum az önce:
'Atlıkarıncalara binme, dönmedolaplarda dönme e-mi' temennisinde(!) bulunmuş.
Biri hapşırınca ne denirdi?..


.

12 Ağustos 2011 Cuma

s u r e t

fotograf: umayumay


Psikiyatri Kliniği / Gece / İç / 89409 no'lu oda
-------------------------------------------------------------
- Giderken sıkı çarp arkandan. Kapılar asla kırılmazlar, ama kilitleri hemen değiştiririm. Kapıları ardından birer birer örteceğim ve geriye bıraktıklarınla kışın sıcak, yazın serin kalmayı deneyeceğim. Korkusuz kişilerim ben hiçeşliler, her nevi maceraya tereddütsüz girerim: kendini feda etmeden meşk olmaz. Yüzme bilmeyen boğulur. Çekinmem soyunurum, biraz daha yakına gelmeye cesaret etsen içimi görebilirdin, döküldükçe güçlenir, üzüldükçe tazelenirim, güzelliğimi gördükçe daha fena incinirim ben... Ama sen hala gitmedin mi?

- 'Sen git dedin diye gidecek değilim.' 'Gitmiyorum.' 'Ve şunu bil ki, gidersem bu sondur.'

- Gülersem ayıp olur, ağlarsam elma... Bu kadar inada ne gerek var, ortada uğruna dövüşülecek bir şey olmadıktan sonra? Her söylediğine inanıyorsun ve daha beteri, ben de. Her seferinde sanki hikayeyi yazan ben değilmişim gibi afallıyorum, en baştan perişan oluyorum. Hiçeşlilik dediğin daima kazayla sonuçlanan kontrolsüzlük, zorunlu hafıza kaybı. Duvar ayn, duvar, kafa aynı kafa.

- Şuraya biraz uzanayım, kendime hazırlık yapayım. Kuşlar bulutlar ağaçlar. Bir ileri bir beri yolunu şaşıran zaman.

Şu hayatı niye yaşadığımızı hatırlayalım. Sahi...
.......
'Radyo Tiyatrosu' bitti. Başucumdaki radyomu kapattım.

.

11 Ağustos 2011 Perşembe

t o m b a l a

fotograf: umayumay

Psikiyatri Kliniği / Gece / İç / 352779 no'lu oda

---------------------------------------------------------------
".. aklım-n-a düştüğü bir anda elimi torbaya daldırdım yine. Elime gelen ilk kâğıdı alıp içinde ne yazdığına bakmadan altından çakmakla yaktım. Sayılar ve kelimeler döküldü, ayağımın önünde duran kül yığınına daha yakından bakmak için eğilmiştim oysa ki... Hep böyle kalacağımı bilmiyordum, 50 gb anı yükledim kendime; fotograflar, şarkılar, vesaire.. fazlası duygusallık yapıyordu. Aralarında piksellenmiş olanları daha bir acıklı, beynimin bana oynadığı oyunlara kurallar koyup, başka insanlarla oynamak istedim. Saklambaçtan, uzun eşekten, mahalle maçından, hatta şok partilerden bile farksız olsun istedim / istemiştim / artık istemiyorum / bıktım. Mesela, artık uyumak istemiyorum. Zaten uyanacaksam, uyumanın ne anlamı var ki. Her gün, her gece anlamsız şekillere, mor siyah uzay martılarına anlam yüklemek istiyorum, hem de 4 gb. Normalsizlik istiyorum, durduk yere nefesimi tutup hiç kimseye neden tuttuğumu açıklamak istemiyorum. Onlar bana neden boş yere nefes alıp verdiklerini açıklıyorlar mı ki? İstemekten de bıktım, istiyorum alamıyorum, vermiyorlar.Ben yine de istiyorum. Hareketsiz kalabilmek gibi bir güce sahip olsaydım, kesinlikle kalırdım. Şu saniye saate baksam bir sonraki günün bu saniyesinden neyin farklı olabileceği hakkında fikir yürütmek isterim, onun için bakmıyorum. Başucumda bir kitap var, birisi yazmış epey para kazanmış olmalı. 64. baskı herkese nasip olmaz ama bu bana yapılan kaçıncı baskı bilmiyorum... saymayı deneyeceğim bundan sonra. Oysa tembihlemişlerdi; hangi tembihe uydum ki şimdiye kadar.

Bildiğim bir şey varsa; elektrik süpürgesi diye süper bir icat çıkmış, istediğin her şeyi içine çekebiliyorsun.
Her şeyi seni bile..."
........
Hastabakıcım bir not tutuşturdu elime. Neden sürekli oda numaraların değişiyor diye sormuşsun. Anlaşılan; senin de yerin burası.

.

10 Ağustos 2011 Çarşamba

ç e y r e k

fotograf: umayumay

Psikiyatri Kliniği / Gece / İç / 553334 no'lu oda

---------------------------------------------------------------
" ... denizi hiç ısınmayan şehrimde, bir zamanlar; karşılıklı iki duvara asılmış iki aynanın ortasında durmuştum bilmiyorum ne kadar süre. Seni deneyimlerken, sen de beni deneyimliyorsun... ben senin beni deneyimlemeni ve benim seni deneyimlememin sendeki yansımasını deneyimliyorum ve bu böyle sonsuza kadar gidiyor o aynalar gibi... önce ve sonra öyle çok şey var ki...

“ Olmamız gereken” birşey varsa o öyle uzak, “olmaktan korktuklarımız” ise o kadar heryerde ki...

Nereye açılacağı belirsiz derinliğinden gelen ışığı takip eder miyim ben? Ona yetişsem ve hatta dokunsam döner.. teslim olur mu? teslim olabilir miyim? hikayeler hangi koşullar altında devam eder, ne zaman biterler? Bu görüntüyü dondurabilir, saatlerce bakıp kendimi kaybedebilirim. Ama dokunulmazdır.. içeri girer... an gider. Şimdi mi; şimdi sus lütfen."
....
Pirinç dökümü bir parlaklık, az sonra ruj suyuyla tütsülenmiş kırmızı bir dudak aralığını dinamitleyecekken gök gürledi !!!


.

9 Ağustos 2011 Salı

d u b l ö r

fotograf: umayumay

Psikiyatri Kliniği / Gece / İç / 90084 no'lu oda

-------------------------------------------------------------
Konsültasyon raporu sonuçlarına göre; zayıf düşmüştüm. Güçsüz. Sence sevilmek, bence zedelenmekten. Parçalarımın kime faydası dokunabilir? Kendimden başka şey olmak zorunda bırakmayan kuvvetli birinin yanından ayrıldığımda, yığılmak üzere olduğumu fark ediyordum. Oksijeni kısıtlı herkes gibi, asgari nefes ve hareketle yapabileceğimin en fazlası, hayatta kalmaktı. Halbuki pek çok ihtimal bana hazırdı: her şeyi yerli yerinde bir yaşam, bonus olarak sevilmelerden hangisini seçersem o, istersem üçü bir arada. Ne istediğini bilen biri, daha ne isteyebilir? Tek yapmam gereken ayakta kalmak, bir tebessüm ‘evet’ manasında, yumruğumu sıkmayı bırakmak, hepsi bu kadarcık. Ben kendi zorluğuma dayanamazken, ‘bak zorluğu sevenler de varmış’ diye gülümsüyordu güçlü-kuvvetli insanlar. Bu çılgın kalabalıkta, bu oburlukta. Bak herkes nasıl paralıyor kendilerini, böyle sabırla bakılmak inan ki ikramiyedir. Ama ben yığılmak üzereydim.

Gözlerimi yumdum ama uyumadım. Sabaha karşı çiğ(l)le kaplanmıştı üzerim,üşüyordum. Nasıl düştüysem öyle, ama bir şey değişmişti sanki.Yüz kaplan gücündeyim. Yeryüzü ve gökyüzü dinleyin; istesem uçabilirim. hızla, çok yükseklere. Yapraklar ve omuzlar ve gece ışıklarına bu mucizeyi söyler, herkesi iyileştiririm. Bütün ihtimaller geride kaldı. Etrafta ne görüyorsan bunun için oldular. İçimden ılık bir şey akıyor. Yeryüzü ve gökyüzü anlatın: insanlar mucizeye inansınlar. Islak, serin, uzak ve hüzünbaz bir deniz fenerinde kımıltısızım.
.........
- Hıh... (dedi)
.

8 Ağustos 2011 Pazartesi

p l a s t i k / r e k o n s t r ü k t i f


fotograf: umayumay

Psikiyatri Kliniği / Gece / İç / 36652 no'lu oda

--------------------------------------------------------------
" Söyleyecek sözleri kalmadıkça kalınlaşan dudaklar; işlevini yitiren beden parçasının evrim geçirmeye mahkum olduğu doğruysa eğer bir iki bin yıl sonraki halimizi merak etmiyorum artık. Belki de yaşanan panik bundan, dudakların incelmesinden duyulan bu korkudan. Bolca silikon/yağ zerketmeli her yerimize. Rokoko formlara dönüşmeli iyice, kalınlar daha kalın inceler daha ince. Eğri büğrü bir inciyi değerli kılmanın tek yolu onu abartarak pazarlamak; kusurunun altını çizmek, anlamlar yüklemek; abartmak abartmak apartmak… Okunacak içerikleri kalmadıkça şişen satırlar… Klavye başında çatallanan iç-diller, kalınlaşan sakat bilekler, dirseklere tırmanan ağrılar, uyuşan sancılı bir boyun ve hiç dinmeyen susuzluğum/uz.."
........
Beynimin içinde greyfurt soyan ekşi palyaçolar dürttü. Uyandığımda; başucumda fosfor yeşili keten önlüklü hastabakıcım vardı.

Reset butonuna bastım.
.

7 Ağustos 2011 Pazar

d ü r t ü

fotograf: umayumay

Psikiyatri Kliniği / Gece / İç / 77856 no'lu oda
-------------------------------------------------------------
" Gece yarısından sonra; sinir uçlarımda, uykularımdan dört gözkapağı önce enjektelenmiş hayli asetonlu şuh bir kahkaha duydum koridordan... Sonra birden kesildi.

Z raporunu alıp - ışıkları kapatıp kepenkleri indirdikten sonra - sana hissettiklerim bana ötekinin (sen) hissettiklerini gösteriyor - bu da aksak da olsa bir adaletin olduğuna inanmak için belki bir neden - az - diyorum - ancak bu kadar hissediyor(sun) - vah vah (sana ve bana) - ne yapalım - herkesin bir aşık olma metodolojisi var - herkes bir şekilde kendini ergolatmaya çalışıp - sırf bu sebepten dolayı faka basıyor - peki - sonunda ne oluyor?
- kör."
......
Bu berrak ve bir o denli berbat elektrikli halüsinasyon; aklımdaki atlıkarınca fabrikasından karaborsalanmış ve değeri ancak sahte bir çarşaf yanığı akşamdan kalma karşılıksız bir panayır bileti gibi geçti.
Kal.
.

6 Ağustos 2011 Cumartesi

e n j e k t a b l

fotograf: umayumay

Psikiyatri Kliniği / Gece /İç /56211 no'lu oda
-----------------------------------------------------------
Wireless' i vayy, lap-top'ı topless olmuş internetimde uzun zaman önce kendi kendime baktığım tarot; “gemi batıyor, artık terk etmelisin” demişti, göründüğünden daha ciddiydi. Ben de terk etmiştim, gemiyi, denizi, tarotu, interneti… gemiye ne oldu, kalsam kurtulma ihtimalimiz olur muydu, bunu bilmediğime memnunum. Geleceğimi öğrenmek istemiyorum. Duyduklarıma yönelmek istemiyorum. Meşhur astroloğun gitmediğim randevuda söyledikleri bir bir gerçek oluyor. Bir ayrılık, bir mutluluk, 2123 yılında büyük ikramiye… o; olacakları gördüğü için mi, yoksa yapanı şartladığı için mi gerçekleşiyor-lar? Gözyaşları ve dualar ve çırpınmalardan bağımsız olarak, her şey olacağına mı varır hakikaten?
......
Çöp dağının ortasında kendi kendine çalışmaya devam eden pasif jimnastik aletinin üstünde “anatomi kaderdir” yazıyor/du.

.

5 Ağustos 2011 Cuma

m i s k - i a m b e r

fotograf: umayumay

Psikiyatri Kliniği / Gündüz / İç / 588903 no'lu oda

------------------------------------------------------------------
Bugün tatsız bir konuşma yapmam gerekiyordu. Hastabakıcım“siz bir aynaya bakın yeter” dedi. Bakmam artık, hafifliği öğrenmeme müsaade edin. Yavaş yavaş azın tadına varmayı anlıyorum ben, bain-marie usulüne geçtim, yanmadan erimeyi, 170 derecede, uzun sürede pişmeyi deniyorum. Zamanla yarışım yok, kazanmakla ilişkim yok, ısınıyorum, ısındıkça başka bir şeye dönüştüğünü görüyorum tek başlarına anlamsız içeriğimin: kalbin mucizevi simyası. Fırından çıkıyorum sonra, gözeneklerimi itaatle açıyorum. Sıcak, ıslak, arttıran bir his bu. Kimsenin ilk 10'u arasına girmeyecek iddiasız bir tarif: hoşlanmak. Hüneri sükûn. İçime akanı emdikçe yumuşayıp, lezzetleniyorum. Koyu bir vişne yerleşiyor dudaklarıma, sessizce soluyorum rayihamı. Güzel bir kek oldu sırrım.


.........
Hastabakıcıma; kördük, gözlerimiz mi açıldı (dedim). Kalben emekli olmuşsunuz (dedi). Alındım.

.

4 Ağustos 2011 Perşembe

f i l h a k i k a


fotograf: umayumay


Psikiyatri Kliniği / Gece / İç / 54438 no'lu oda
-------------------------------------------------------------
Madem sordunuz söylüyorum. Burdan kaçmayı düşünmediğim zamanların sayılı olduğu günlerde, siz de yanımdaydınız (ya). Ruhunuz duymadı. Devam edebilmeyi mümkün kılan bu kurtuluş ümidiydi. Her sabah, ıslanmış çarşaflara uyanılan misafir odası. Burda olmazsa başka bir yerde, içinde bu kadar zorlanmayacağım bir dünya ihtimali. Benimki uyumlu bir varoluş biçimi değildi, ayarım bozuktu, defoluydum.

Varlığım ağırdı, hareket kabiliyeti azdı, insanlara ve öykülere fazla abanmak hoşa gitmeyen birşey olduğundan dönüp gene kendini dövmeyi gerekli kılardı. Çok derindi, boy vermeye kalktın mı boğulur kalırdın. Hamdı, hasarlıydı, hakikiydi. Öyle bir yer varsa; ancak böyle taşikardik kalple oraya varılabilirdi. Ama kimselerin vakti yoktu (ah), bağırmaktan boğazım ağrıyordu.

Sonra geçti.

Sepete pek çok yumurta sığdırmayı öğrendim. İçlerinden sıvılarını iğneyle, kırmadan boşaltmayı. Yyumurtalarımı ayrı ayrı renklerde süsledim. Mesafe hesabını öğrendim. Acının geçeceğini, veda etmek zorunda olmadığımı öğrendim. Yok, yalan söyledim, alıştım işte. Kanıksadım - Pişirildim- Boyandım- Cilalandım - İdare ettim. Annem bile artık akıllandığıma inanmış olabilir.

Bu yüzden artık bende bulunmaz o hakikat. Acıyan yeri ellemem, aldığı yere kadar doldurur, hayatla inatlaşmadan cefa çekerim, bilgisayar başında katıla katıla ağlarken ekranıma „benimle dalga geçiyorsun“ yazısı gelir bu yüzden, hemen victoriassecret.com’a geçerim, açık veremem, kökünden sökmem, kanaatkarım, bagajım yüklü. Ödeyemem sonra.

Aynalarla dolu bir oda. Öyle ki; artık odayı aynadan, aynayı suretten, sureti özneden, özneyi arzudan ayırt etmeyi beceremezsin. Misafir odası:
kedi orda, kendi yok.
........
Başımdaki doktor; 'his felci' geçirdiğimi söyledi.


.

2 Ağustos 2011 Salı

a ş ı

fotograf: umayumay



Psikiyatri Kliniği / Gece / İç / 46773 no'lu oda
----------------------------------------------
Gözlerin kapandığı andır, anıdır görmenin şu anı ve her türlü arkeolojisi anıların - dünün ve yarının. Gözlerin kapandığı andır; karşıya geçmek ya da kalmak.

Kendini tarif et-men gerek-mez anılardansındır, kozana gir ve ol. Duyusuz olma hali-dir. Aşk yaşarken öl-düğün, gözlerin kapandığı andır. Aşk; ne ellerin, ne ayakların, ne-fesin ne-fsin (kırbaçın şakladığı o andır bel-ki örümceğin tek bildiği ör-mek)gör-düğün ve öl-düğüm)ne gördüğün ne tat-tığın kaderin(ne nefesin ne nefsinKırbaçı şakalat-an ki-mama ne an!altındasın.. Şaha kalk-an bir atın
Gözlerin sır-at, gözlerindeki sır; geç-tiğim kum saatlerinin göçtüğü-m aynaların ol-muş bakılmaya bakılmaya yuvası örümceğin ki tek bildiğim olmak kozada gözleri -m kapalı.

Aşkı Aşka Aşkla nakşedip

şşşşşşş... ve gözlerime sızar karanlık sızısı kumulların hiç açmasam sırat bilip an’ımı aynasında saklayıp, sır olsam, sır olsa yüzüm kendime sır-at binsem çıksam git-sem aşşşşşşşk

gel-sem

AŞK!
..........

Fotograflarına bakıyorum, bu halini saklamak üzere, bana büyük hazzı bırakacak. Belki de,sabaha düşmanım olacaksın.
....
Hastabakıcım, elinde şırınga başucumda... Ne zaman etki eder (dedim).
Dün (dedi).

.

1 Ağustos 2011 Pazartesi

r e s e p t ö r

fotograf: umayumay


Psikiyatri Kliniği / Gece / İç / 63882 no' lu oda
---------------------------------------------------------------
Birdenbire; “neden böyle üzülüyorsun? söylesene!” diye bağırdım. Anneme cevap verdiğimi duydum rüyamda ağlayarak. Şaşırdım. Konunun bununla hiç alakası yoktu. Ne ayrı, ne barışık, bir tarafta kalabilmek için kafamızı kaç kere duvara çarpmalıydık?... ama konu tabii ki tamamen bununla alakalıydı. Sevgisini esirgeyerek sevebilen birinin sevgisini almaya çabalamakla… bir sabah bütün vücudumu kaplayan kızarıklıklarla uyanınca, anladım. Sen anlamadın. Bazıları onlar için ne kadar üzülürsek o kadar sevildiklerini düşünüyorlar. Üzülme kapasitem geniş, üzülüyorum sabaha varmayan saniyeler, üçyüz yıllık ağacın ağrısı, kolumu yardığımda artık acımayıncaya kadar… çok üzülüyorum, sevmek öyle güzel ki; severken üzülürüm de ne var? Üzüntü; sabunlar, tazeler bazı zamanlar, insan kendi gücünü anlar. Üzülüyorum ve üzülürken başka üzüntülerin üstesinden de geliyorum.

Heyhat üzülmek bireysel bir faaliyet, pet şişede gözyaşına kavramsal sanat diye bile bakmazlar ve nihayetinde de üzüntüyle sevmek arasında bir tahteravalli var. İnsan kıçı kırmamak için tam ineceği anı nasıl biliyorsa, öyle hassas ve hayati bir nokta, tepede kalmış üşümüş sıkılmış, “aman be üzüntü be, uzattın” diyor kalp.

Kendi ruhum ve tenimle sınırlı olduğumun bilinci: “memeden ayrılma vakti yavrum, bak artık büyüdün sen, üzüntü büyüttü seni…”
Hadi. Hava kararıyor, oyun bitti.
....

Başucumdaki pilli radyoda çalan arya bitti. Hastabakıcıma, bitti (dedim). Dinlediğiniz için bitti (dedi) anlamsızca. Haklı; dinlemesem bitmez/di.

.