6 Nisan 2010 Salı

Sessiz

Şöyle oldu:
“Bindiğim taksinin şoförü elinde yakılmamış bir sigara tutuyordu. ‘Tiryakiyim.’ dedi. ‘Öyleyse neden yakmıyorsunuz sigaranızı?’ diye sordum. ‘Yakarsam biter’ dedi.” Yakarsa biter. Yakmazsa, zevki hayalinde saklı, büyümeye devam eder. Tiryakisi olduğu tat, onu tüketirken alabileceğinden kat be kat, derinleşip budaklanır. Peki ya tam o sırada, bitmesin diye tutuşturmaya kıyamadığı tek ve son sigara, bir rüzgar eser de parmaklarının arasından uçarsa? O zaman ne olur tiryakiye acaba?
İnternette uzun zaman önce kendi kendime baktığım tarot “gemi batıyor, artık terk etmelisin.” demişti, göründüğünden daha ciddiydi. ben de terk etmiştim, gemiyi, denizi, tarotu, interneti… Gemiye ne oldu, kalsam kurtulma ihtimalimiz olur muydu, bunu bilmediğime memnunum.

Bir ilişki ne zaman tükenir? Son sigaranın neresine geldiğimizi biliriz ama sarmallar halinde ilerleyen şu hayatta, bir ilişkinin neresine geldiğimizi nasıl tayin ederiz? Gemiyi kurtarmakla canımızı kurtarmak arasındaki geri dönüşsüz sınırdan nasıl geçeriz? Sigarasını yakmaya kıyamayan tiryaki nasıl kaldırıma çömelip izmarit aramaya başlar? İstatistikler %50 şans veriyor, bu durumda ömür miâd olarak geçerli bir süre midir? Ne feci bir oran, oran bile değil, trenin durmadığı, kimsenin inmediği ama gene de toplamı sayıya bölünce beliren farazi kasaba olmalı burası. Yoksa, bir tarafa düşmeden durulabilir mi %50’de, pür dikkat hiç kımıldamasan bile?
Bunlar, cevaplarını bilmediğim sorular. Kötü bir kaptan, iyi bir tiryakiyim. sigara içmiyorum ama annem “bu siyah paltonu artık atalım” deyip duruyor. Üstünde yanık izleri var.

/ Telefonda sesini duymak güzeldi, iyi geldi. Adı gibi sesi de sessiz ve sakindi. Ama o kayıkta ben kıyıda.../



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder