17 Eylül 2012 Pazartesi

v ı r a a k ( m a )



fotograf: antoni georgoev
" ... artık tartışmaya bir son vermeli ... ben kurbağa değilim".
Aslında kurbağayım. Kabul ettim on-lar-dan ayrılıp kendimle bir süre baş başa kalıp hesaplaştıktan sonra.
Evet ben vırak vırak bir kurbağayım. Bataklıkta çamurda yaşarım. Sinek yer siğil atarım. Vıcık vıcıkım.
Bunca öpülmüş olmasaydım prens düşlerimi sürdürebilirdim.
Ama öpüldüm öpüldüm hala kurbağa kaldım. Demek ki ben gerçekten, su götürmez bir şekilde kurbağayım. Bir ara birileri prens sandı ama çabuk aydı. Çünkü iki oda bir salon, penceresi göğe değil, tıpkısının aynısı başka saraylara açılan sarayımıza vardığımızda, beyaz atımdan inip, tahtıma kuruldum ama birden vırakladım. Bu bir kereye mahsus olsa neyse. Epeyce sürdü böyle. Ben her seferinde bataklığıma fırlatılıp atıldım. Sonra birileri yine geldi. Yine öptü. Yine sandı. Yine saraylara varıldı. Yine vırakladım. Bir değil, on değil. Ehh ömrü de yarıladım artık.  Sağolsun duygu hazretleri. Yoksa insan olduğuma dair bir yanılsama içinde ömrümün diğer yarısını da; niye anlaşılamıyorum diye kaygılı ve kırgın denemelerle, ve her seferinde daha gür vıraklamalarla harcayacaktım."
........
Ter içinde uyandım. Başucumda hastabakıcım uzun süredir düşümde vırak  ladığımı söyledi.
Elimde sıkı sıkıya tuttuğum azize maskeli fotoğrafı  bırak  tım.
(...)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder