28 Mayıs 2010 Cuma

r e t r o

Eskiden yaşamlar böyle miydi ya? - değildi. Bir şarkıyı dinlemek için kasedin biraz sarmasını beklemek gerekiyordu. Sessizliğin içinden zzzzzz sesleri arasında ilk enstrümanların sesi geldiğinde, biz de dişimiz ve tırnağımızla çevresindeki jelatini az önce yolduğumuz kasedin içinde şarkı sözleri varsa onlara bakıyor olurduk. Şimdi herşey o denli fazla ve o denli kolay ulaşılabilir ki; ulaştığımız anda vazgeçmeye hazır-mı oluyoruz. Çünkü her zaman herşeyin daha iyisi vardır ve artık ortalama olanla yetinmek zorunda değiliz. Explorer’ı kilitleyene kadar sekme açıyor ve birinin sesini duyarsak can sıkıntısına iyi geleceğini düşünüp telefona sarılıyoruz. Toplu halde hiperaktivite ve dikkat eksikliği olduk, sahip olmanın yanıltıcı tatmininde tatminsizlikten boğuluyoruz. Bizi tatmin edecek şeylerin arasında boy veremiyoruz. Bir de isimsizlik var tabii. İsimlerimizin ve aynaya baktığımızda görmekten hoşlanmadığımız yüzlerimizin, yeni birinin karşısında titreyen seslerimizin olmadığı bir dünyada pelerinler ve kılıçlarla geziyor, istediğimizle dövüşüyor istediğimizle sevişiyoruz ( sanal da olsa ). Ruhsuz, kimliksiz, emeksiz bir kendini bilmezlikten daha iyi kişilik bozukluğu mu olur?
Ne dersin kontes?

2 yorum: