3 Aralık 2011 Cumartesi

. . d i .



..eskiden hepsi başkaydı. Sadece kendimizden ibarettik, sadece bulunduğumuz yerdeydik.Paralel evrenlerin olmadığı; yekzamanlı, yekkimlikli, yekmeşgaleli, yekaşklı bir zamandan bahsediyorum. Biri telefon ettiğinde erişilebilmenin tek yolu evde oturmaktı. bazen sırf eve dönüp de “beni arayan oldu mu?” sorusunun cevabını dinlemeninki akşam çıkmayıp, çıkmamanın esas nedeninin beklenen telefon olduğu bilgisiyle boş boş durmanın azabını aştığı için evde oturur ve gene de telefona yetişemezdim. Zaten iki türlü de pek bir şey fark etmezdi, evde kalmışsam daima başkaları arardı, inatla dışarı çıktıysam telesekreterde 5 tane sessiz mesaj bulur, ya da evdekiler ismi yanlış hatırlardı, bazen de ben yanlış hatırlardım. Telefonlarda “meşgul” ya da “sessiz” tuşu yoktu. alternatif sayısı daima olması gerektiği gibiydi: 2. kimin aradığını gördükten sonra karar alma kaypaklığına alan yoktu, telefonu açar mertçe sesini duyurur ya da açmaz ve açmadığın telefonun kimden geldiğini asla bilmezdin. Bir randevu verdin mi mutlaka giderdin ve mutlaka vaktinde giderdin çünkü yoldan iptal edip, gecikeceğini söyleyip sıyrıldığına inanma şansın yoktu. bu yüzden onu orda gördüğünde gerçekten sevinirdin. İlişkiler kesin ve netti, çünkü çok efor gerektirirdi. Şimdi kaypak bir çağdayız, bu yüzden elediğim una, astığım eleğe bakıp ekmek yapma makinesinin düğmesine basıyorum.
Çünkü inanmıyorum. kopya çekmenin, saklanmanın, ifşa etmenin, kaşarlığın, sahteciliğin bu kadar kolay olduğu bir zamanın insanlarına ve davranışlarına hiç inanmıyorum. artık benim için sözlerin ve davranışların anlamı yok. ben artık sadece imal edileni ve feda edileni önemsiyorum. benim için hala sadece 2 alternatif var, tam olması gerektiği gibi. ya herru, ya merru… yoksa bu arafta, bu B planlı dünyada nefes almayı dahi beceremem.

.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder