16 Aralık 2011 Cuma

r e p l i k a

fotograf: antoni georgiev

Psikiyatri Kliniği / Gce / Gündüz / İç / 890897 no'lu oda
--------------------------------------------------------------------------
Bir kurbağa mıyım (yoksa) diye sordum/soruyordum kendime.
Aslında kurbağayım. Kabul ettim on-lar-dan ayrılıp kendimle bir süre baş başa kalıp hesaplaştıktan sonra. Evet ben 'vırak vırak' bir kurbağayım. Bataklıkta çamurda yaşarım. Sinek yer siğil atarım. Vıcık vıcıkım. Bunca öpülmüş olmasaydım prens düşlerimi sürdürebilirdim. Ama, öpüldüm öpüldüm hala kurbağa kaldım. Demek ki ben gerçekten, su götürmez bir şekilde kurbağayım. Bir ara birileri prens sandı ama çabuk aydı. Çünkü iki oda bir salon, penceresi göğe değil, tıpkısının aynısı başka saraylara açılan sarayımıza vardığımızda, beyaz atımdan inip, tahtıma kuruldum ama birden vırakladım. Bu bir kereye mahsus olsa neyse. Epeyce sürdü böyle. Ben her seferinde bataklığıma fırlatılıp atıldım. Sonra birileri yine geldi. Yine öptü. Yine sandı. Yine saraylara varıldı. Yine vırakladım. Bir değil, on değil. Ehh ömrüde yarıladım artık. Sağolsun 'duygu hazretleri'. Yoksa insan olduğuma dair bir yanılsama içinde ömrümün diğer yarısını da niye anlaşılamıyorum diye kaygılı ve kırgın denemelerle, ve her seferinde daha gür vıraklamalarla harcayacaktım.
........
Su içinde uyandım. Fosfor yeşili keten önlüklü hastabakıcım başucumda: - Anlaşılan uzun bir süre daha burdasınız (dedi).
Vırak!! (dedim içimden)

.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder