24 Kasım 2011 Perşembe

y i r m i d ö r t k a s ı m



70’ li yılların sonları. Küçük ve sakin bir kıyı kasabasında görev yapan genç bir edebiyat öğretmeni. İstanbul’da yaşayan ailesiyle konuşmak üzere düzenli olarak her hafta sonu şehirlerarası telefon kaydı veriyor. Özellikle tarife daha ucuza gelsin diye de geceyi tercih ediyor. İki odalı mütevazı öğretmen odasındaki tek konforu küçük transistörlü pilli radyosu ve telefonu. Kayıt verdikten saatlerce sonra telefon bağlanıyor. 4 yıl bu böylece sürüp gidiyor. Tüm kayıtları alan da, telefonu bağlayan da hep aynı ses. Yıllarla birlikte her ikisinin de yüzlerini hiç görmedikleri ama seslerini duydukları tek ortak şey telefon ahizeleri.
....
Günlerden bir gün, öğretmenin tayini çıkıyor kendi memleketi İstanbul’a. Yine arıyor şehirlerarası bilmem kaçı.
Karşısında yine aynı operatör sesi:

- Aynı numara kaydı değil mi efendim ( diyor ).

Bizim ki:

- Hayır ( diyor ) bu kez telefon bağlatmak için kayıt vermeyeceğim.

- Nasıl yani ? ( diyor operatör )

- Ben yarın sabah ayrılıyorum buradan....teşekkür etmek için aradım sadece. Bugüne kadar tüm telefonlarımı siz bağlamıştınız. Sesinizi tanıyorum, sanırım sizden başka da nöbetçi yoktu ?

- ...Evet, yıllardır nöbetçi hep ben kaldım. Özellikle ve isteyerek… Hem geceleri de…

- Her neyse, tekrar teşekkürler, hoşçakalın.

- (...) Sahiden gidiyor musunuz?

- Elbette..

- ………………… ! ( kesik hat sesi ).

.

.

(eğiten ve öğretenlere)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder