foto: umayumaySonra ani düşüşler...
Ruhunu şeytana satan adam hikayesi aklıma geliyor.
Şeytan gidince adam sanki varlığını kaybediyor
foto: umayumay
foto: umayumay
foto: umayumay
Foto: umayumay
Foto: umayumay
Öğleden sonra/ Bir çalışma ofisinde büyük toplantı masası - Bu üçüncü efendim…Siz gerçekten iyi misiniz? Arabanız hala çalışıyor ve kapısı da açık.
- Ha ?. Ne kadar oldu buraya geleli ?
- Yaklaşık birkaç saat.
Bazen durduk yerde pek çok şey boğar insanı…İnsan, ansızın kendisini ölümüne yoran ve yıldıran şey(ler)in yaşadıkları güzellik uykusundan - halbuki ve aslında içimizdeki bütün kötülükleri toprağa vererek - uyanmışken, Cazibe hanımın gündüz düşleri cazibesini de, gündüzlüğünü de, düşlüğünü de kaybetmişken; bizim olmuş ya da olmamış hiç olmasını istemediğimiz veya neden bizim değil diye hayıflandığımız erkek ya da kadınları toparlayıp kolilere doldurarak en yakın hayırsız adaya kargo ile karşı ödemeli yolladık. Güncel dönem borucunuzu mu, tüm borcunuzu mu kapatacaksınız?..diye soran sesli yanıt sistemindeki cırtlak sesli kıza; tamamını kapatmak istiyorum mümkünse ben ve senin gibi hayata cırtlak açıdan bakan ve kü/çüklerle ömründe en az bir kez uğraşmak zorunda kalmış ve ses tonuna bakılırsa üç vakte kadar uğraşmak zorunda kalacak senin gibileri de beraberimde kapatmak istiyorum diye yanıt verince, kızın bu konuşma kaydediliyor biliyor musunuz bile dedirtmeyen hıçkırıklarına sarılarak uyumak, hiçkimsenin teselli edemeyeceği kırılmış genç kız kalbini kolilerden arta kalan şeffaf koli bandıyla bantlamak istedim ki kırık olduğu ta uzaktan belli olmasın. Ne kadar gövde içinde ve taş vücutta bile olsa bir kalbin kırıklığı dudakların ucundaki miniminnacık kıvrımdan belli olur çünkü..
37. Büfe / Dış / GünAzemin şapkası ( ^ ) vardır.
Arkadaş / 1974
Mevsimsiz bir mevsim. Gecelerden isimsiz öylesine bir gece. Sait Faik’ten izinsiz geldiğimiz adadayız. Bir duysa kulaklarımızı çekecek. Yeşilmişik desek bu kez Can baba kızacak. Kaç kişiyiz sayamadım, saydırmıyorlar ki. Kiraz ağaçlarının altında bir süs havuzu. Ama hiç de süslü değil kendisi. Durgun, sessiz, kırılgan, kendi halinde. Ne su fışkırtan fıskiyeleri var, ne de şatafatlı mermerleri. Etrafında alçak hasır sandalyeler. Küçük bir gölün kıyısında iskeleler oluşturuyoruz etrafına dizilince. Metal yuvarlak bir tepsi bırakıyorlar suyun üzerine. Gölde yüzen küçük bir sal gibi. Üzerinde birkaç yanan mum ve içki bardakları. Karışmaması için her birine farklı meyvelerden işaretler konmuş. Benimkinde; kıpkırmızı iki kiraz var sapında. İki küçük ışıltılı küpe gibi takılmış bardağın ağzına. Bembeyaz rakıya ne de güzel yakışmış. Diğerleri kıskanıyor ama rakı bu dinler mi, aslan kesiliyor diğerlerine. Takar mı kafasına kırmızıdan başka..Tam karşımda oturan kiraz olmayan kırmızılı, tepsiyi yavaşça itiyor bana doğru. Hangi iskeleye yola çıktığını soruyorlar yüzen tepsinin. Çengelköy İskelesi olurum ben diyorum. Herkes kendine bir iskele yakıştırıyor. Tepsi (sal) şıkırtılarla süzülüyor bu minik gölde. Bir o iskeleye, bir o iskeleye. Yolcular da memnun, kaptan da. Salın en çok Çengelköy iskelesinde kaldığından şikayetler var. Ee diyorum suç benim değil, kirazların yüzünden. Beyazlar bitse de kirazlar hep asılı duruyor yanında… Zaman mumyalanıyor.O kadar kişi arasından kendini araladı önce, sonra dönüp baktı dikkatlice.Tanıyormuş gibi. Oysa, ilk defa karşılaştık biz onunla. Nerden tanıyabilirdi ki beni? şimdi çoraplarını giyiyor, rüya-dünyanın kapısı örtülüyor. Artık bu 'deja vu'yla başa çıkmak zor geliyor. Fark etmez, hepsi aynı kapıya çıkıyor. Hafıza ve hayat, rüya ve sabah arasındaki kapı. Açmanın yolunu bulamıyorum. Çilingirin ' 24 saat hizmetteyim' diye vermiş olduğu numara da hizmet dışı.
Gitme diyorum / ama içimden. Kal diyorum / ama içimden. İçim içime sığmıyor.
Bütün bunlardan sonra, şimdi kuşbakışı kendimi izliyorum . Şaşarak... .